Son seçim, en geniş milli ve halkçı birliğin kurulması görevini bize dayatmaktadır.

Aslında bu görev, bize çok eskiden, en geç 1990’lı yıllarda verildi.

Ama biz anlamadık. İçinde bulunduğumuz durumdan vazife çıkaramadık.

Kavrayışımız –maalesef- kıttı. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ne NUTUK adlı eserini ne de bize miras bıraktıklarını anlayamadık.

Sürekli devrimcilik yerine O’nun “İdare-i maslahatçılar, esaslı inkılap yapamaz” sözünde eleştirdiği eyyamcılar haline getirildik. Günü kurtarmakla yetindik.

Bizi 1919’larda yutmak için SEVR’i dayatan emperyalizmin 2. Dünya Savaşı sonrasında sanki artık hükmünü yitirdiğini zannettik.

“Su uyur, ‘emperyalizm’ uyumaz” atasözümüzü unuttuk.

Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” sözünü yanlış anladık.

Fena yanıldık.

Darbe üzerine darbe yedik. Denize döktüklerimiz neresini açık bulursa oradan ülkemize girdiler. Hatta çoğunlukla da içimizde mevcut küçük ortakları açtı kapıları onlara.

En son da Pazar günü uyurken yakalandık!

Şimdi de bu süreci kavramakta elbette zorlananlar olacaktır.

Bazı dostlarımız birleşmek zamanıdır diyorlar.

Şimdi birlik zamanıdır.

Ancak soyut bir birlik asla olamaz.

Nasıl bir birlik olacağı da hangi hataları yaptık sorusuna doğru yanıt vermekten geçiyor.

Kısaca söyleyeyim:

1) 1990'lı yıllarda özellikle ABD ve bazı diğer gelişmiş devletlerin ekonomik gücüne dayanarak ilan ettikleri YENİ DÜNYA DÜZENİ'ni kavrayamadık.

2) Daha sonra bu düzene uygun olarak hayata geçirmek için ekonomik anlamda bütün dünyayı kapsama çabasının dışa vurumu olan GLOBALİZM (KÜRESELLEŞME)yi anlayamadık. Bunu bilgi çağının postmodern bir ifadesi sandık.

3) Yeni Dünya Düzeni'nin ve küreselleşmenin bölgemizde bu sisteme uygun olarak ne yapmak istediğini maalesef yine anlayamadık.

Ne yapmak istiyorlardı:

Özellikle küreselleşmeye direnebilecek milli devletleri parçalayıp etnik ve inanç farklılıklarına dayanan mikro-site devletçikleri kurmak zorundaydılar.

Pilot bölge olarak yaşadığımız mazlum milletler coğrafyası seçildi. Araçlar, hazırlandı.

Biz hala uykulardayız.

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ ve KÜRESELLEŞME, böylece küresel sermayenin ve tabii ki emperyalizmin MİLLİ DEVLETLERİN milli ekonomi ve sermayelerini yutarak, siyasi varlıklarını ve güçlerini zayıflatarak ahtapot gibi bütün dünyayı ve bölgemizi sarmalama tehlikesini de tehdit kapımıza -IRAK-SURİYE ve hatta PKK eliyle TÜRKİYE- gelinceye kadar bile hala özümlemiş değiliz.

Derin uykulardayız.

Fırtına başladı. Giderek şiddetini artırıyor.

Burada ne yapacağız sorusuna da net bir yanıt aramamıza rağmen kendi aramızda didişmekten, içimizdeki yabancı unsurları yere göğe sığdıramaz hale gelmekten, fırtınadan korktuğumuzdan sorunun ve sürecin etrafından ıslık çalarak dolanabileceğimizi ve yeniden herhangi bir delikten içeri doluşan küçük de olsa bir ışığa kavuşacağımızı sanmaktan başka bir şey yapamadık.

YİNE UYUDUK.

Oysa gözümüzü biraz açsaydık, yakın geçmişimizi en azından NUTUK adlı eseri gözden geçirseydik, ATATÜRK’e kulak verseydik bu gelişmelerin ve vahşi sürece direnecek bir gücün ve programın yanı başımızda olduğunu görecektik.

Bu ne ola ki?

Mustafa Kemal ATATÜRK ve ALTI OK'u içselleştirmiş, özümsemiş ve bu programa dayanarak emperyalizmin bütün oyunlarını görmüş ve milleti teyakkuz hale getirmiş olacaktık.

Olmadı.

Sanki ölü toprağı serpilmişti üstümüze.

Silkinme zamanıdır artık.

Biz uyanmazsak, toprak altında yatan şehitlerimiz Nazım’ın şiirine kulak vererek ayağa kalkacak yoksa!

Biz onlardan daha mı ölüyüz?

Geç kalsak da şansımız mevcuttur.

Kalkın artık!

Bölücülük ve gericiliğe ve bunlara destek olan, bu süreçte içimizdeki bu iki küçük şeytana güç veren emperyalizme, ABD ve İSRAİL'e, diğer küresel saldırı şebekelerine karşı direnmemizde ve onları alt etmemizde bize yetecek gücün damarlarımızdaki asil kanda mevcut olduğunu göreceğiz.

İşte o zaman hem Türkiye bölünmeyecek, hem millet birleşecektir.

Uyanın, bu kez Mustafa KEMAL’e!

TÜRK, ÖĞÜN, ÇALIŞ, GÜVEN!

Avukat İZZET ULUDAĞ

CHP MERSİN ÜYESİ

ADD Eski İki Dönem Yönetim

Kurulu Üyesi

(Telefon : 0505 455 12 67)