Milenyumun Spartaküs’leri!..


Tarih : 9 Mayıs 2016 Pazartesi 19:43

Erdal AKALIN yazdı...

Sizleri bilemem ama benim elektronik düzenlemelere karşı ciddi bir eksikliğim vardır. Yaşım yetmişi aşmış bulunmakla birlikte, sıradan bir bilgisayarı kullanabilmek yönünden henüz ilkokulda öğrenim gören torunlarıma karşı hükmen yenik durumdayımdır.   Bırakın bilgisayarları, gelişmiş cep telefonları bile benim için anlaşılmaz ve kullanım yönünden ulaşılmaz aletlerdir.  Elektronik sisteme uyum fakirliği bu olsa gerektir!

İlk kez muayenehanemde kullanmıştım masa üstü bilgisayarı.  Odaya dekor olmaktan kurtulması için, ilk haftalarda oğlumu kaç kez telefon ile arayarak şimdi hangi düğmeye basmalıyım diye sorduğumu halen gülerek anımsıyorum.   Kullanmayı öğrendim dediğimde de yapabildiğim tek eylem, hasta kayıtlarını arşivlemekten öteye geçmemişti.

Şimdi de yeni model olmakla birlikte kullandığım diz üstü bilgisayarımla başarabildiğim tek eylem, onu daktilo gibi kullanarak yazı yazmak ve iletmekle sınırlıdır.  Ha, bir de üstün başarı göstererek gelen iletileri açarak okumak ve sonunda da silmek becerisine sahip olabilmiş bir elektronik düzen kölesiyim.

Aslına bakılırsa, bu aleti icat edenler ve yeni modellerini geliştirenler, insanoğluna kıdem tazminatı olmayan ve grev yapmayan birer köle yaratmayı düşünmüş olsalar gerektir.  Ancak artık gelinen nokta da tabir yerinde ise boynuz kulağı geçmiş gibi görünüyor.

Düşünebilmek bile akla gelemezken, özel geliştirilmiş bir bilgisayar, dünya satranç şampiyonunu mat edebiliyor.  Daha yeniler de Google tarafından özel üretilmiş bir tanesi, galiba ‘Deep Mind’ deneni, Go adlı strateji oyunu dünya şampiyonunu iki kez yenmişti.

Kısa süre önce muştusu geldi kulaklarımıza; ‘4. Sanayi Devrimi!’.  Bu devrimin özel niteliğini de açıkladı işin uzmanları.  Artık öyle bir elektronik sistem oluşturuluyor ki, bilgisayarlar düzeni yönetmekle yetinmiyorlar, üstüne üstlük arızaları bizzat onarıyor ve yetmedi, yeni ve gereksinim duyulan elektronik sistemleri kendileri kurabiliyorlar!

Elektronik düzenlemeler artık sadece fabrikalara işçi olarak ve işyerleri için muhasebe elemanı olarak değil, tıbbın hizmetine de sunulmaktadır.   Analizleri artık onlar yapıyorlar teknisyenlerin yerine ve sıfır hata ile.  Yeter ki, siz ayarlamalarını doğru yapın.  Neyse ki henüz beyaz önlük giyenini görmedik!

Bilgisayarların bize bilişim çağını muştulamaları iyi de, bir önemli sorunu da birlikte getirmektedirler.  Grev yapmayan, öğle yemeği talebi olmayan ve özellikle kıdem tazminatı derdi olmayan bu aletler, mavi yakalı dediğimiz sıradan emekçilerin kadrosunu piç (!) ediyorlar. İnsanların en büyük endişesi işini kaybetmek değilmiş gibi, şimdi de özel yetenekleri olmayan vasıfsız dediğimiz emekçilerin pabuçları dama atıldı bile!

Sanmayın sadece mavi yakalıların boğazına sarıldıklarını, birçok kurumun beyaz yakalıları da topun ağzındadırlar.  Hatta kişisel gözlemlerim ile biliyorum; bir dönem çalıştığım şirketin üç kişi olan bordro grubu çalışanları, bugün ilkokul çocuğuna bile oyuncak gibi gelecek bir ilk model bilgisayar alımı sonrası sıra ile emekli edilmişlerdi.

Bunları belki telafi edebilecek çareler ve yeni ayarlamaları yapar bilim insanları.  Ama beni korkutan ana sorun gittikçe yaklaşıyor günümüz insanına.  Adına da ‘yapay zekâ’ dedikleri yeni tür elektronik araçlar yapılıyor artık!

Bu alçak aletler üstün zekâ timsali dahiler gibi, kendi komutunu kendisi düzenleyebilecek formlar olacakmış.  Aynen bilim kurgu filmlerindekiler gibi.  Otonom çalışacak, gerekirse kendisine düşman olarak tanımlanacak objeleri yok edebilecekmiş.  Çıkış noktası savaş teknolojisi adına kurgulanmış olsa bile, bir süre sonra bunların kontrolden çıkmayacağını kim bilebilir ki?!.

Yani, yandı gülüm keten helva misali, gidenler gidecek korkarım.  Bari bu üstün zekâlı yok edici makineler öncelikle kendisini icat edenleri yok etse de, biraz da sevap işleseler diyorum!

İşte o zaman benim yazımın spot başlığı yerini bulmuş ve “Milenyum Spartaküs’leri” gerçekten arenaya egemen olmuş olabilirler!

Doğrusunu sorarsanız bizi bu çaresiz dertlere düşürenler, gözü doymayan ve şimdi de küreselleşme adına neo-liberalizm postuna bürünmüş kapitalist ağalardır!   

Hegel,  kapitalizmin bu gem tutmaz adımlarını canavarlaşma olarak tanımlamış.  Sonrasını da gittikçe asalaklaşan ve adına kötü sonsuza sapış diye bağladığı çıkmaz sokak benzetmesi ile getirmiş.

Acaba bu konuma doğru hızla gidiyor olamaz mıyız?!.

Tabii bu sorunun yanıtını benim gibi bilgisayardan bile korkan, elektronik sistem fakiri bir faniden beklemiyorsunuzdur.  Yüce Meclis çatısı altındaki uçan tekme uzmanı siyasetçimiz ise Oscar Wilde milli midir, yoksa futbolcu mudur diye sorduğunda da yanıtın oradan da gelemeyeceğini de sanırım hemen çakmışsınızdır.  Yıllık bütçesi sekiz bakanlık bütçesinin toplamından daha haşmetli olan Diyanet İşleri Başkanlığı ise zaten ahretlik işlere baktığından ve bu tür dünyevi ve de pozitif bilimsel işlerle ilgilenmek için zaman bulamadığından işimiz iyice zora girmiştir korkarım.  Belki TÜBİTAK diyeceğim ama umudum yok; henüz ‘Türlerin Evrimi Kuramı’ ile Adnan Oktar’ın ‘Yaradılış Atlası’ arasında ki farkı anlayarak çözememiş bu sözde bilim kurumu, bizden önce kendisine yardımcı olsun, yeter de artar bile!

Öyle ise bilenler varsa, benim gibi bilmeyenlere anlatsın lütfen!..

Erdal Akalın (06.05.2016)


Etiketler :




Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!

    YORUM BULUNMUYOR!
 



ANASAYFA
HABER ARŞİVİ


KÜNYE


İLETİŞİM
MASAÜSTÜ GÖRÜNÜM

demokratmersin.com © Copyright 2007-2024 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden
yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA