Şarbondan korkmalı mıyız?


Tarih : 8 Eylül 2018 Cumartesi 20:58

Ender Erdemil’in Kaleminden

Türkiye, hayvancılığı desteklemekten vazgeçip et ve canlı hayvan dışalımına girişti. Et dışalımı ilk kez 2010 yılında yapıldı. 

“Et fiyatının ucuzlaması” için dışalım yapıldığı ileri sürüldü. Dışalım, et fiyatını hiç etkilemedi. Sonradan öğrendik ki et dışalımı, AB müzakere sürecinde bazı başlıkların açılması için Türkiye’ye dayatılmış. 

Bu dönemde Polonya’dan alınan etlerde deli dana hastalığının olduğu ileri sürüldü. İddiayı kanıtlayacak belgeler basında yer aldı. Et ve Süt Kurumunun satın aldığı deli dana hastalığı taşıdığı ileri sürülen etler ne oldu? Halka yedirildi mi? Bilinmiyor. 

İzleyen yıllarda dışarıdan getirilen sığırda şap hastalığı çıktı. Türkiye’nin pek çok yeri karantinaya alındı. 

Şap hastalığı, Osmanlı döneminden beri Türk hayvancısının baş belasıydı. Cumhuriyet döneminde ciddi bir mücadele başlatıldı. Bu amaçla İran sınırımızda tampon iller bile belirlendi. 1962 yılında Şap Enstitüsü kuruldu. Sonunda şap hastalığının kökü kazındı. Şimdi yurtdışından getirilen sığırla ülkemizin başına yeniden bela edildi… 

Benzer şekilde, dışarıdan getirilen hemen her parti canlı hayvanda, daha önce kökü kazınmış pek çok hastalıkla birlikte ülkemizde görülmemiş bazı hastalıklar da topraklarımıza girdi. 

En son da şarbon… 

Veteriner Hekimleri Birliği dışalım yapılırken devletin kendi koyduğu kurallara uymadığını açıkladı. Dışalımda hayvan seçimi ve kontrolü için veteriner hekim görevlendirilmekten 6 ay önce vazgeçildiğini açıklayan Veteriner Hekimleri Birliği, yurda kabul sırasında yasa ve yönetmelikte öngörülen karantina sürelerinin uygulanmadığı, hayvanların hiçbir denetimden geçmeden yurtiçinde çeşitli yerlere gönderildiği bilgisini verdi. 

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, dün sosyal medyadaki görüntülü yayınında şarbon ve diğer konulara değinirken “keyfilik” ten söz etti. İşlerin yasalara ve kurallara uyulmadan, keyfi yürütüldüğünün altını çizdi. 

Şarbon böyle bir keyfi uygulamayla ülkemize girdi. Öyle ki, veteriner hekimler durumu görüp karantina uygulamaları başlatmadan önce hayvanların kesilip etlerinin piyasaya verildiği, ölen hayvanların dere yataklarına atıldığı gibi pek çok bilgi yayıldı. 

Bu bilgiler gerçeği mi yansıtıyordu? Bilmiyoruz. Şarbon kuşkusuyla hastanelere başvuranların artması, başvuranlar arasında şarbon hastalarının olduğunun belirlenmesi, bazı illerde ve hastanelerde karantina uygulandığı haberleri, bu bilgilerin doğru olduğu kanısı uyandırmaya yetiyor. 

İstanbul Ahırkapı açıklarında demirli bir gemide şarbonlu hayvanlar olduğu ileri sürülüyor. Doğru mu? Bilmiyoruz. Bakanlık yalanladı. İnanmalı mıyız? Bilmiyoruz. 

Et ve canlı hayvan dışalımında kurallara uyulmadığı, “keyfi” davranıldığı açık. Kuralların hiçbiri işleri yavaşlatmayı amaçlamaz. Kurallar nedeniyle işler yavaşlıyorsa mantıklı bir nedeni vardır. Özellikle halk sağlığı söz konusu olduğunda. 

Şarbondan korkmalı mıyız? Ya şap hastalığından? Diğer hastalıklardan? 

Keyfi uygulamayla ülkemize girmesine izin verilen hastalıklar sağlığımızı ne kadar tehdit ediyor bilmiyoruz. Bu konuda bilgi kirliliği var. Neyin doğru, neyin uydurma olduğunu anlamak çok güç. Keyfilik bunun ortamını yaratmıştır. 

Bu konuda yetkililerin verdiği bilgilere inanmamız da artık güç. Keyfilik güveni yok etmiştir. 

Sizce şarbondan ne kadar korkmalıyız?


Etiketler :




Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!

    YORUM BULUNMUYOR!
 



ANASAYFA
HABER ARŞİVİ


KÜNYE


İLETİŞİM
MASAÜSTÜ GÖRÜNÜM

demokratmersin.com © Copyright 2007-2025 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden
yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA