22:02  BAŞKAN SEÇER, TARSUS HALKı ILE IFTAR YAPTı  21:52  SEÇER: “BİZ HERKESİ KUCAKLIYORUZ, HERKESİ AİLEMİZDEN BİLİYORUZ”  21:39  MITOLOJIDEN GÜNÜMÜZE SAVAŞıN ANTROPOLOJISI  21:22  LEVE (YAŞA)! LEVE PALESTINA’NıN ÖYKÜSÜ  21:10  MERSIN SINEMA OFISI KENTI BEYAZ PERDEYE TAŞıYACAK  21:10  YEŞIL BÜYÜME VE MAVI EKONOMI ÇALıŞTAYı DÜZENLENDI   20:38  MTSO KENTSEL DÖNÜŞÜM ÇALıŞMA GRUBU İSTANBUL’DAKI ÖRNEKLERI INCELEDI  20:28  ÖZYIĞIT “AVRUPA KADıN BASKETBOLUNUN KALBI YENIŞEHIR’DE ATACAK”  20:23  MESLEK LISELERINE SÜRDÜRÜLEBILIR GELIR KAYNAĞı SAĞLANMALı   11:37  BAŞKAN SEÇER, TARSUS HALKIYLA BULUŞTU  11:28  HALKKENT ÇOCUK GELİŞİM MERKEZİ’NDE SEVGİ DOLU ETKİNLİK  11:20  ARSLAN: LAHEY ADALET DIVANı’NıN İLK İSRAIL KARARı  11:20  SEÇER’DEN KENTE SPOR TESISLERI VE SAHA MÜJDESI  11:15  CHP İL BAŞKANı ÖMÜR: YENI ZAFERLERE IMZA ATACAĞıMıZDAN EMINIM  11:11  ÖZYIĞIT, 5 YıLLıK HIZMET SÜRECINI DEĞERLENDIRIYOR, ÖNERILERI ALıYOR  11:05  CHP TARSUS BELEDIYE BAŞKAN ADAYı ALI BOLTAÇ: " SİYASETE DEĞİL HİZMETE ODAKLIYIZ"  10:59  “KADıNı DEĞERSIZLEŞTIREN SIYASI ANLAYıŞA KARŞı MÜCADELE EDECEĞIZ”  10:47  BAŞKAN ÖZYIĞIT,“TARıM ALANıMıZ KıSıTLı ANCAK BILIMI KULLANıYORUZ”  10:31  BÜYÜKŞEHIR ÖYKÜ YAZARLARıNı UNUTMADı  13:20  BIR MERSIN SEVDALıSı ŞINASI DEVELI… 
Bekâ’nın Önsözü: “Çanakkale Savaşı” | DEMOKRAT MERSİN GAZETESİ
image
Prof.Dr.Esat ARSLAN

Bekâ’nın Önsözü: “Çanakkale Savaşı”

18 Mart 2019 günü, “Şehitler Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi” nedeniyle TRT Radyo 1 ve TRT Radyo Haber’in “Gün Ötesi” programının davetlisi olarak Harbiye stüdyolarında idim.Yürekleri Türkiye için çarpan o anda evine dönme telaşında olan radyolarını dinlemekte olan halkımızaseslendim, İstanbul, Harbiye’den. Saat 18.00’den 18.30’a kadar canlı yayınla güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Hilton Otelinin hemen arkasında, eski Ermeni Mezarlığı üzerinde kurulan, bu stüdyo Cumhuriyet Türkiye’sindeki tüm darbelerde önemli bir konum üstlenmiştir. Anımsarsınız, bir zamanlar kapısında jandarma beklerdi. Ama şu gerçeğin de altını çizelim, Ermeni kardeşlerimizin mezarlığı maalesef mütareke döneminde İstanbul İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington tarafından düzlenerek futbol sahasına çevrilmiştir. Bu konuda bizlerin herhangi bir dahli yoktur.

Peki, ne konuştuk, bu güzel söyleşide?Sadece “Çanakkale Deniz Zaferi”ni seslendirmeye çalıştık, karınca kararınca.Çanakkale Deniz Zaferininartık neredeyse “galat-ı sahih” hale gelen bilinen yanlışlarının üzerinde durduk, doğrularını ifade etmeğe çalıştık. Bana kalırsa bu anma törenlerinin ve programlarının en büyük yanlışlarından biri, naklî ilim anlatılarını ön plana çıkarmak gibi bir çabanınvaroluşu. Yanlış. Efendim, son zamanlarda ABD’den bize gelen “aykırı tarih” denilen bir modanın Türkiye’ye, alana yansıması. Bana sorarsanız, uhreviyatın, naklîilmin, aklî bilimin önüne geçirme anlatılarındaki abartı, derim kısaca. Bu abartı fazlalaştıkça tarih biliminden uzaklaşıyorsunuz, diyalektikten, bilimsellikten uzaklaştığınız ölçüde batınîleşirsiniz, güvenirlilikten uzaklaşırsınız. Bu durum, küllî yanlış olduğu kadar, gerçeklerden de uzaklaşılarak abartının ön plana çıkarılmış olması gelecek adına pek iç açıcı olmayan durumları dadikte ettirmektedir. Unutmayalım, “Konstantinopolis”fetholunduktan sonra, Fatih Sultan Mehmet vakanüvislerin anlattığı gibi, beyaz atının üzerinde yalın kılıç “Aya Sofya” önüne gelir. Bu anlatmaya çalıştığım anekdotunFatih - derviş ilintili anlatısı da yok değildir. Neyse, biz hikâyemize dönelim.  “Ulema-yıKiram”, “Mollalar”, “Ahundlar”halka şeklinde bir daire teşkil ederek toplanmışlar, ilahiler, mersiyeler, naat-ı şerifeler okuyup hep bir ağızdan “Dualarımız sayesinde fetih, zafer müyesser oldu”bağırtılarının yeri göğü inlettiği bir anda Fatih Sultan Mehmet belirir, elinde yalın pala kılıç ile.Bağırtılarına bir anlam yükleyip, hafifçe gülümseyerek, onlara bir bakış fırlatır ve sol kolu ile sağ elindeki kılıcı göstererek;

"-Baka Mollalar, doğru söylersiniz, ama şu kılıcın da hakkını unutmayın ha!"der. Fatih’in bu yanıtı çok önemlidir. Dillere pelesenk olacak şekilde anlatıldığı gibi menkîbeleşenyanıtı da son derece isabetlidir. Aslında o,fetihteki manevî katkıyı yadsımamış, inkâr etmemiş, aslında iki gücü de pekiştirmeye çalışmıştır. Büyük başarıların sağlanması için maddîve manevîiki kuvvete gereksiniminher şeyden önce kaçınılmazlığını belirtmiştir. O şunun farkındadır. Eğer Hocası AkşemseddinEfendinin Fatih’e manevî takviyesi, moral gücü, teşviki ve takdiri olmasaydı, belki de Fatih 53 gün süren muhasaradan vazgeçme durumuna dahi gelebilirdi. Onun manevî güç olarak kastettiği şey budur. Nitekim zaman zaman böyle ümitsizliğe kapıldığı anlar olmamış mıdır, tabii ki, olmuştur. Bunu hisseden AkşemseddinEfendi,21 yaşındaki genç Fatih’i yüreklendirmiş ve zafer için kendisini özendirmiş, teşvik etmiştir.Kuşkusuz, aksakallılar, dünyevîönder Fatih’e bu şekilde manevîyardımda bulunmuşlardır. Yoksa onlar bir başlarına fethi, zaferi müyesser kılmamışlar, kılıçları onlar sallamamış, top güllerini elleriyle Bizans surlarına onlar atmamıştır. Ama onlar, azim, inanç, cesaret, bağlılık, vatanseverliğin kısaca maneviyatın tinsel mimarları olmuşlardır. Şimdi bakıyorum da, nedense maneviyat ve uhrevî ağırlıklı böyle bir “menkîbe tarihi”kafalara nakşedilmeye başlanılmıştır. Günümüz Türkiye’sinde, bir tarafta uhrevîyatı ağır basan bir “huşu tarih anlayışı”dayatılırken, diğer tarafta dünyevî sekülerbir tarih anlatısı direnişi görünür hale gelmeye başlamıştır.Bu durum, yanlışın da ötesinde her iki bakış açısını bütünleştiren değil, birbirinden ayrı bir olguolarak ileriye sürmek bir o kadar sakat bir görüştür. Ama üzülerek ifade etmek gerekmektedir ki, bu anlayışın da doğal sonucu olarak gittikçe kutuplaşmayave kamplaşmaya giden bir bölümlenme sistematiği görünür hale gelmeye başlamıştır. Bilindiği gibi, Çanakkale Savaşıesas itibarıyla iki ana safhadan oluşmaktadır. Bu evrelerden ilki Osmanlı Devleti savaşa girdikten sonra, 3 Kasım 1914 tarihinde bir deniz gösteri harekâtı ile başlayıp, esas olarak19 Şubat – 18 Mart 1915 arasında bir ay süren ön kuvvet harekâtı ve deniz muharebeleridir. İkincisi ise 25 Nisan 1915 – 9 Ocak 1916 arasında 8 Ay 14 gün süren kara muharebeleridir.Unutmayalım, Çanakkale Savaşı her şeyden önce pozitif bilim ve fennin zaferidir. Örneğin Çanakkale Muharebelerindesavaşan subayların niteliklerine bakıldığında akademik kariyer sahibi,Harp Okulu’nda öğretmenlik yapmış,anı ve tecrübelerini yazabilen yetenekli kişilerden oluştuğu görülmektedir.

Balkan Savaşı, Türk askeri bakımından çok acıklı ve hüzünlü sahnelerle doludur. İşte bu koşullarda cephelerde bulunan Osmanlı Ordusu, facialarla sonuçlanan yenilgiler almıştır.Bu yenilgiler askerlerin perişan bir şekilde geriye çekilme ve yaşam mücadelesi verme sonucunu doğurmuştur.Ancak bu durum çok acıklı ve zorlu bir süreçtir. Balkan Savaşları Faciası sonucuyaşlı generaller emekli edilmiş, genç kurmay subaylar önemli mevkilere atanmışlardır. Belki de ilk defa kariyer sistemi denilen “liyakat,  sadakatin önüne geçmiş”ve muharebe başarısı önemli mevkilere atanmalarda temel teşkil etmiştir.Şunu söylemeye çalışıyorum, bizler her 18 Mart’ta Deniz Muharebelerini anımsıyor ve bu Deniz zaferini kutluyoruz. İşte bu nedenle, 18 Mart’ta İstanbul’u kurtaran kişi 10 Ağustos 1914 tarihinde Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığına liyakati nedeniyle atanan Allah nur içinde yatırsın, müteveffa Cevat Çobanlı Beydir. O büyük kahraman, 7 ay sekiz gün neredeyse bir günde 25 inci saat yaratarak, emrindeki topçu tabyalarından, deniz mayın kuşaklarına, Nusret Mayın Döşeme Gemisinin iki kez Karanlık limana döşediği mayınlara kadar millî bir planla direnişi örgütlemiş, denizden Çanakkale’nin geçilmezliğini ortaya koyarak, başkent İstanbul’u kurtaran adam olarak tarihe geçmiştir. “18 Mart Deniz Muharebesinin Kahramanı Orgeneral  İsmail Cevat Çobanlı (1870-13.3.1934)”’dır. Tekraren ifade ederim ki, O, Çanakkale Cephesi’nin“18 Mart Kahramanı’ ve “İstanbul’u Kurtaran Adam”ıdır. Birinci Dünya savaşında Galiçya’da, Filistin Cephesinde savaşan, kahramanlıklar gösteren Cevat Paşa,1909’da «Tasfiye-i Rütep» kanunuyla rütbesi yarbaylığa indirildikten sonra savaş alanlarındaki çabalarıyla ikinci kez paşa olan bir generaldir. Cevat Paşa, İttihat ve Terakki Partisi son kongresini yapıp, kendisini fesh ettikten sonra 03 Kasım 1918 tarihinde Osmanlı Genelkurmay Başkanı olmuş, 19 Aralık 1918 tarihinde Enver Paşa’nın Türkiye’yi terketmesinden 45 gün sonra Osmanlı Harbiye Nazır (Savaş Bakanı)lığına atanmıştır.O aynı zamanda, Kurtuluş Savaşında halkın sinerjisini kuvveden file geçiren Elcezire Komutanlığına getirilmiş ve I.TBMM Elazığ milletvekili olarak da ülkemize hizmet etmiştir. 1924 yılındaki paşalar komplosunda Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında yer alan Cevat Paşa 1935 yılında askerlik hizmetinden emekliye ayrılmıştır.

Şimdi, bakışlarımızı tekrar 18 Mart 1915 gününe getirelim.Saat 18.00 sularında havalanan Ertuğrul adlı uçağımızdan o “yenilmez armada”’nın çekildiği tespit eden Pilot Yüzbaşı Cemal ve Rasıt (Gözetlemeci) Ermeni kökenli vatandaşımız Vahran Efendiyle birlikte Albay Cevat Bey’e bildirilmiştir. Komutan Cevat Bey kesin sonucu bilmek istemiş ve Ertuğrul uçağını havaya kaldırmıştır. Neticeyi öğrendikten sonra, hiçbir devletin dahli olmayan millî çalışmalarındaki terini sonuna kadar hak ederek şu veciz ifadeleri söylemiştir:

“O gün güneşin son ışıklarıyla Boğaz’dan perişan halde çıkmakta olan düşman filosunun görünüşü savaşın en kıymetli anıydı.Gittiler,geçemediler, geçemeyeceklerdir.”

Benzer ifadeyi de Mondros Ateşkes bırakışmasının üzerinden iki hafta sonra 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’u işgal eden 61 parça Bağlaşık Devletlerinin harp gemilerinin arasından geçerken Mustafa Kemal Paşa da aynen şöyle söylemiştir:

            “Geldikleri gibi giderler” Gerçekten de geldikleri gibi de gitmişlerdir.

Anlayacağımız Çanakkale’de iki kahraman vardır, bunlardan birincisi Çanakkale Deniz Muharebelerinin “18 Mart Kahramanı Cevat Bey”; ikincisi ise kara muharebelerinin gerçek lider komutanı “Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Bey”’dir. Bunu da en iyi belgeleyen 29 Ekim 1915 günlü Tasvir-i Efkâr gazetesinin birinci sayfasıdır. Çanakkale Savaşlarını gösteren haritada iki kahraman komutanın yuvarlak içerisinde resimleri verilmiştir. Sol tarafındaki yuvarlağın içine Boğaz’ın Deniz Cephesinin Kahraman Müdafii Cevat (Çobanlı) Bey’in resmi, sağ taraftaki ikinci yuvarlağa da kara cephesinin Şanlı (celadetli) Müdafii Mustafa Kemal Beyin resmi konulmuştur. Doğrusu da budur.

            İsterseniz şimdi de gerçekleri bir kez daha gözden geçirelim. Her şeyden önemlisi, Çanakkale Zaferinin kazanılmasında en önemli katkı,bu savaşın lider kadrosunun modern yarı mühendislik programına göre eğitim görmüş olmasıdır. Akademik eğitim bakımından hocaların hocası 3 ncü Kolordu KomutanıMirliva Esat Paşa Harp Okulunda günümüzde Öğretim Başkanlığı anlamına gelen “Ders Nazırlığı” yaptığını belirtelim. Unutmayalım, Çanakkale Zaferi alaylılardan çok, aklî bilimlerle eğitim ve öğretimden geçirilmiş bulunan mekteplilerin başarısıdır, zaferidir. Bu durum yadsınamayacak, inkâr edilemeyecek biçimde gerçekleri yansıtmaktadır.

Şimdi bir de zabitan heyetinin durumuna bakalım. Çanakkale Muharebelerinde üç grup subay bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Modernist“Mektepli” de denilen batı tarzı eğitim vermek amacıyla kurulan ve ayakta kalan ilk mekteplerden biriolan Harp Okulu Mezunları sınıf subaylarıile mezun olduktan sonra sınıf subayları arasından seçilen mümtaz Harp Akademisini de bitiren Kurmay Subaylardır. Ordunun en güzide subayları olan kurmay subaylar, özel olarak seçilip iyi bir eğitime tabi tutulmuşlardır. Liyakatin, batıda söylenildiği biçimde kariyer sisteminin en önemli özelliği bu makamları işgal eden komutanların yaşlarında kendini belli etmektedir. Örneğin 3 üncü Kor. K. Mirliva (Tümgeneral) Esat Paşa, 53 Yaşında. Onun bir derece ast Komutanı, 19 uncu Tüm.K. Yarbay Mustafa Kemal, 34 yaşındadır. Oysa bir sınıf subayı olan 57nci A.K. Yarbay Hüseyin Avni ise, 43 yaşındadır.

Üç grup subayın ikinci grubu yine mektepli statüsünde askeri öğrencilerin de içinde bulundukları namzet subaylar ve yedek subaylar grubudur. Üçüncü grup ise, kışlada yetişen gelenekçi düşüncenin temsilcisi “Alaylı Subaylar”dır.Son derece doğaldır ki, gelenekçi yenilikçi çatışma bu nedenle hep gündemde olmuştur. Şöyle ki, batılı eğitmenlerin tedrisatından geçen, batıya eğitimlerini tamamlamak için giden harbiye öğrencileri Osmanlı ordularında görev yapmaya başlayınca, gelenekçi düşüncenin temsilcisi olan “alaylı subaylar” ile çatışma içerisine girmişlerdir. Osmanlı ordusundaki “mektepli-alaylı çekişmesi” sadece iki subay sınıfı arasındaki bir çekişme olmayıp, aynı zamanda mevcut düzen ile modernleşmeyi savunanların kavgası niteliğindedir. Bu düalist durumu neredeyse halkın tüm katmanları yaşamış, adeta toplum ikiye ayrılmıştır.

Mustafa Kemal,Osmanlı’da askeri bürokrasinin modernleşmeci akımının ortaya çıkardığı bir lider ‘Mektepli’lerin en parlak örneği ve temsilcisidir. Daha seküler tarzda bir eğitim programına sahip olan bu yeni okul yapısı, eğitim kadrosu ve eğitim programı itibari ile mevcut diğer okullardan farklıdır. Aynı zamanda buradan yetişen öğrenciler de zihinsel olarak klasik eğitim kurumlarında yetişen öğrencilerden farklı yapıya sahiptir. Bu açıdan Mekteb-i Harbiye yetiştirmiş olduğu yeni subay sınıfı ile yeni bir zihinsel dünyayı temsil etmiştir.Ama Mektepli subayların esas yükselişi Cumhuriyet ve Atatürk devrindedir. Kuleli, Harbiye ve Deniz, Hava Harp Okulları Kemalist, Cumhuriyetçi parlak subaylar yetiştiren tertemiz, sağlam birer eğitim kurumuna dönüşmüştür. Maalesef, üzülerek ifade etmek gerekir ki, 1908’den beri bir türlü engellenemeyen ve tasfiye edilemeyen Cumhuriyetçi-Kemalist ‘Mektepli’ subayların tasfiyesi için FETÖ tarafından bir dizi kumpas neticesinde bu güzide kurumlar kapatılmıştır.

Bütün bunlardan sonra demem odur ki, Bekâ’nın önsözü Çanakkale’dir, Çanakkale Savaşı’dır.Çanakkale Zaferi, XX. yüzyılın ilk  topyekun savaşı (Der Total kriegl)dır, genciyle yaşlısıyla,kadınıyla erkeğiyle, bir milletin omuz omuza vererek üstlendiği büyük mücadelenin adıdır. Kalbi vatan aşkıyla çarpanların bütün yokluk ve olanaksızlıklara karşınortaya koydukları karşı koyma refleksi, sinerjisi“iki kahraman”’ımızınmarifetiyleçelikten ete kemiğe büründürülmüştür. Onlar da, yeteneklerini, varlıklarını ve ideallerini bu zaferin gerçekleştirilmesi yolunda ortaya koymuşlar,“devlet, ebed müddet” şiarında ölümsüzleşmişlerdir. Bizler de Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale şehitlerine yazdığı şiirinde vurguladığı gibi;

 

“ Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.”

dizeleriyle onlara olan minnet ve şükran duygularımızıher 18 Martlarda haykırmaktayız. Ebediyete intikal eden şehit ve gazilerimizin ruhları şad olsun, huzur dünyasında yerlerini alsınlar, sevgili okurlar.

 

 

 Yazı Tarihi : 30.3.2019 12:42:06 | E-Mail :
 


 
  YAZARIN ARŞİVİ
 


 
  YORUMLAR
 
Adınız Soyadınız :

Yorumunuz          :

Güvenlik Kodu     : Güvenlik Kodu
Kod                        :

 



 
  HIZLI ARA
 
 
 
  HAVA DURUMU
 
..

Mersin Haberleri, Mersin Son Dakika, Mersin Haber, Haberler, Son Dakika, Mersin, Mersin Siyaset



 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
demokratmersin.com © Copyright 2007-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA