STRATEJİ VE HARP ÜZERİNE 1-2 | DEMOKRAT MERSİN | Mersin'in Demokrat Gazetesi

 
 
 
21:57  MERCAN’DA BİR İLK: ‘GECE GÖZLEM ETKİNLİĞİ’  21:35  ŞEHITOĞLU, DURAK’A TAM DESTEK VERDI  10:14  HALKIN BAŞKANI SEÇER, MAZBATASINI HALKLA BİRLİKTE ALDI  10:02  MTSO, KENTSEL DÖNÜŞÜM ÇALıŞTAYıNA HAZıRLANıYOR   09:59  ÇAKıR: “DEMOKRASIDE KAYBEDEN OLMAZ”  09:49  “AVUKAT İÇİN DE ADALET!”  09:37  AHMET SERKAN TUNCER, MEZITLI BELEDIYESI’NE İLK ADıMıNı ATTı  09:33  TOROSLAR’ıN YENI BAŞKANı YıLDıZ, MAZBATASıNı ALDı  09:31  BAŞKAN ABDULLAH ÖZYIĞIT, MAZBATASıNı ALDı  09:07  A.VAHAP ŞEHITOĞLU, CHP TOROSLAR BELEDIYE MECLIS ÜYELIĞI’NE SEÇILDI  22:30  ESAT ARSLAN: MOSKOVA SALDıRıSıNıN DÜŞÜNDÜRDÜKLERI  20:37  ABDURRAHMAN YıLDıZ’DAN TEŞEKKÜR MESAJı  20:34  VAHAP SEÇER, REKOR OYLA YENİDEN ‘BAŞKAN’  20:34  YENIŞEHIR YENIDEN ABDULLAH ÖZYIĞIT DEDI  10:22  ÖZBOZKURT VE YEŞILKUŞ’TAN İL EMNIYET MÜDÜRÜ KARABÖRK’E ZIYARET  10:20  KUVAYı MILLIYE RUHU FOTOĞRAFLARLA YENIDEN CANLANDıRıLDı  10:10  MTSO, KENTIN BEKLENTILERINI VAHAP SEÇER’LE PAYLAŞTı  10:00  BAŞKAN SEÇER MUT HALKIYLA BULUŞTU  09:55  BAŞKAN ÖZYIĞIT, “BALıK PAZARı SAYıSıNı ARTTıRACAĞıZ”  09:39  CEZAEVI AVUKAT GÖRÜŞME ODASıNDA YENILEME BAŞLADı 
STRATEJİ VE HARP ÜZERİNE 1-2

 

STRATEJİ VE HARP ÜZERİNE 1-2


Strateji ve harp üzerine-1: Millet, ordu, siyaset

Clausewitz’in politik-askerî literatüre yaptığı katkıların başında, strateji ve harp bağlamında 'millet, ordu ve siyaset' arasında kurduğu hassas denge gelir. Ulu Önder Atatürk, İstiklal Harbimizin stratejisini 1927 yılında anlatırken 'millet, ordu ve siyaset' bağlamında ele almıştır.

-----

ATIF KAMÇIL

Antik çağda yaşamış tarihçi ve General Tukididis’in M.Ö. 431–404 yılları arasında bizzat katıldığı Peloponez Savaşı hakkında yazdıklarından ya da M.Ö. 218 yılında İkinci Pön Savaşı sırasında “Ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız” diyerek filleriyle birlikte ordusunu Alp dağlarından geçiren Kartacalı siyaset adamı ve General Hannibal’dan bu yana harbin karakteri evrilse de, doğası değişmemiştir.

Nitekim, strateji ve harp literatüründe Carl von Clausewitz, Antoine-Henri Jomini ve Liddle Hart gibi temsilcileri referans alan okulun her ne kadar daha çok Batı ekolünü; Sun Tzu, Mao Zedong ve Vo Nguyen Giap gibi temsilcileri merkezine koyan disiplinin ise Doğu ekolünü yansıttığı şeklinde bir eğilim bulunsa da, harbin doğası gereği günümüzde strateji ve harp alanında Doğu-Batı ekolü şeklinde keskin ayrımlarda bulunmak yanıltıcı sonuçlar verebilmektedir.

Prusyalı General Carl von Clausewitz’in Savaş Üzerine adlı başyapıtı, kaleme alınmaya başlamasından yaklaşık iki asır sonra dahi strateji ve harp sanatı alanında başucu kitaplarından birisi olması açısından önem arz etmektedir.

Machiavelli, Guibert, Scharnhost ve Lilienstern gibi diplomat ve asker aydınlardan etkilenen Clausewitz, Prusya askerî ekolünün öncüleri arasında yer almıştır.(1) Clausewitz, XX. yy.daki üç büyük devrimin liderleri olan Lenin’in, Atatürk’ün ve Mao’nun teori ve pratiğinin oluşumunda ayrıca etkili olmuştur. (2)

Clausewitz’in strateji ve harp bağlamında “millet, ordu ve siyaset” arasında kurduğu hassas denge ile “etik değerlerin” harbin ve stratejinin başarıya ulaşıp ulaşmamasındaki önemi noktasında yaptığı etraflı inceleme gelmektedir.

Prusyalı general, eserinin “Harbin Doğası” isimli ilk bölümünde bu yazının da konusunu oluşturan birinci katkı ile ilgili olarak, kendi alanlarında derin köklere sahip; ancak birbirleri ile olan ilişkilerinde ise dinamik bir yapıya bürünen “millet, ordu ve siyaset” üçlemesinin her birini farklı birer kanun olarak tasvir etmektedir. Clausewitz, bu üçlemeden herhangi birini dikkate almayan ya da aralarında rastgele bir ilişki tesis etmeye çalışan bir teorinin gerçeklik ile ters düşeceğini ve dolayısıyla da başarısız olacağını ifade etmektedir. Tam da bu noktada, üçleme arasında -tıpkı üç çekim merkezi arasında askıda kalan bir nesne gibi- denge gözetecek bir teori geliştirmeyi görev addetmektedir. (3)

Harbi özetle siyasetin başka yöntemlerle devamı veya siyaseti metaforik olarak içerisinde genel hatları tıpkı embriyo misali ilkel olarak belirgin olan harbin geliştiği bir tür rahim olarak tanımlayan Clausewitz, anılan eserde politika ve harp arasındaki ilişkiyi çoğu zaman soyutlamaya da başvurarak etraflıca tartışmaktadır.

Clausewitz, Savaş Üzerine’nin “Genel Olarak Strateji Üzerine” adlı üçüncü bölümünde; şayet harpte cereyan eden münferit muharebelerin esasen birbirlerinden bağımsız olmadığını, başka bir ifade ile harp içerisindeki muharebelerin bir tür birleşik faaliyetler zinciri olduğunu idrak edemezsek, harp içerisindeki bazı kazanımların dahi zamanla olumsuz neticeler doğurabileceğini ifade etmektedir. (4) Prusyalı generalin operatif seviyede ele alınabilecek bu yaklaşımının, günümüz politik-askeri stratejisinde “bütüncül yaklaşım” tanımlamasına tekabül ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Clausewitz’e göre bir devlet adamı veya başkomutan sevk ve idare ettiği harbin doğasını anlama ve içselleştirme noktasında katiyen hata yapmamalı veya harbi olduğundan başka bir olguya dönüştürmeye çalışma gibi harbin doğasına aykırı bir tutum asla takınmamalıdır. Clausewitz bu kuralı stratejik seviyede birincil, en önemli ve sonuçları açısından en etkili muhakeme olarak görmüştür. (5) Nitekim, dünya tarihi bu açıdan sayısız örnek olayla ve bir o kadar da alınan dersle yoğrulmuş ve hâlen de yoğrulmaktadır.

STRATEJİK ÜÇLÜME ARASINDAKİ DENGE
Ulu Önder Atatürk de kökleri XIX. yy.ın son çeyreğine dayanan Türk Devriminin şahlandığı nokta olan İstiklal Harbimizin stratejisini 1927 yılında anlatırken “millet, ordu ve siyaset” bağlamında benzer bir tespitte bulunmuştur: “(…) Tam üç vasıtanın hazırlığının kâfi derecede olduğunu görmek lüzumunu hissediyorum. Onlardan birincisi ve en mühimmi ve asıl olanı doğrudan doğruya milletin kendisidir. (…) İkinci vasıta, milleti temsil eden Meclis’in arzu-yı millîyi izhârda ve bunun icâbatını kanaatle tatbikte göstereceği azm-i celâdettir. (…) Üçüncü vasıta, milletin müsellah evlâdlarından ibaret olup düşman karşısında mütehaşşid bulunan ordumuzdur.” (6) Nitekim; Gazi, emperyalizme karşı zafere giden yolda attığı her adımda bu stratejik üçleme arasındaki dengeyi gözetmiştir. Bunu da özetle, içeride dâhili cepheyi yani kendi ifadeleriyle “bütün memleketin, bütün milletin vücuda getirdiği cepheyi” (7) esas tutarak ve dışarıda ise millî politik hedef rotasında tıpkı aynı zincirin halkaları gibi birleşik ve bütüncül ittifaklar kurarak gerçekleştirmiştir.

Benzer şekillerde, Çin Devriminin önderi Mao ve Ho Chi Minh ile birlikte Vietnam Devrimi'nin sembollerinden olan Genereal Giap da “millet, ordu ve siyaset üçlemesini” dönemin emperyalist devletlerine karşı dâhiyane şekilde yönetmişlerdir. Uzakdoğu Asya’da başarıya ulaşan bu iki devrimde de “kuvvet, zaman ve mekan” bağlamında iç cephede sağlanan gayret birliği ile dış cephede yapılan stratejik ittifaklar dikkatlerden kaçmamaktadır. Çok ciddi somut imkânsızlıklara rağmen, içeride ve dışarıda uygulanan akılcı politikalarla bugünkü Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti’nin 1945–1976 yılları arasında önce Fransa’yı ve sonra da “kâğıttan kaplan” A.B.D’yi mutlak birer yenilgiye uğratması insanlık için önemli derslerle doludur.Sonuç olarak; içeride ve dışarıda devam eden bugünkü harp koşullarında bütüncül stratejimizin ayrılmaz bir parçası olan “millet, ordu ve siyaset” düzleminde en önemli hazinemiz olan asil ve fedakâr Türk milletinden aldığımız güçle, binlerce yıllık tarihimiz ve ordumuzla, kadim topraklarda köklü bir uygarlık ve imparatorluk birikimiyle harmanlanmış devlet idaresindeki basiretimizle her türlü zorluğu aşmak bizlerin elindedir. Yeter ki; tarihten alınan dersler ışığında içinde bulunduğumuz koşulları doğru bir şekilde değerlendirebilelim.


DİPNOTLAR:

(1) Carl v. Clausewitz, On War, tran. Michael Howard and Peter Paret (New York: Oxford University Press Inc., 2007), PDF e-book, xv.

(2) Michael I. Handel, Masters of War: Classical Strategical Thought, 3rd ed. (UK:Taylor and Francis e-Library, 2005), Apple Books e-book, 482. Atatürk ve Clausewitz için bknz. George W. Gawrych, The Young ATATÜRK: From Ottoman Soldier to Statesman of Turkey (London and New York: I.B.Tauris, 2013), PDF e-book.

(3) Clausewitz, On War, 31.

(4) A.g.e., 139–140.

(5) A.g.e., 30.

(6) Mustafa Kemal, Nutuk (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2015), e-kitap, 502.

(7) A.g.e.

-----------------------------------------------------------------------------------------------

Strateji ve harp üzerine 2: Savaşçı kültürü zinde tutmak

 
'Ordu-millet el ele' karakteristiği ile bilinen devletimizin diğer birçok Asya ülkesinde olduğu gibi, en önemli güç kaynağı ve önündeki zorlukları yenme hedefinde kullanacağı yöntemlerden birisi de milletimizin savaşçı kültürünü ve savaşçı ruhunu her daim zinde tutmak olmalıdır.

Strateji ve harp üzerine 2: Savaşçı kültürü zinde tutmak

ATIF KAMÇIL

Clausewitz’in Savaş Üzerine adlı klasik eseri ile politik-askerî literatüre yaptığı katkıların başında strateji ve harp bağlamında “millet, ordu ve siyaset” arasında kurduğu hassas denge ile “etik değerlerin” harbin ve stratejinin başarıya ulaşıp ulaşmamasındaki önemi noktasında yaptığı etraflı inceleme geldiğini belirtmiş ve bunlardan birincisi ile ilgili bir yazı kaleme almıştık.

Prusyalı generalin literatüre sağladığı bir diğer önemli katkı da “etik değerler” ile “strateji ve harp” arasındaki ilişkidir. Etik değerler konusuna anılan eserinde ilk olarak “harbin bilim mi yoksa sanat mı olduğu tartışmaları” noktasında değinen Clausewitz, harbin ne tam olarak bilim ne de sanat olduğu tezini ileri sürerken harp sanatı kavramının harp bilimi kavramından daha uygun bir ifade şekli olduğunu belirtmeyi de ihmal etmemiştir. (1)

Harbin, “insanoğlunun sosyal varlığının bir parçası olarak insan ilişkisi eylemi” veya “kan dökmek suretiyle çözümlenen büyük çıkarlar arasında bir çatışma” olduğunu ifade eden Clausewitz (2), “etik değerler” ile strateji ve harp arasındaki ilişkiyi açıklarken, strateji ve harbin fiziki unsurlarını silahın ahşaptan kabzasına benzetirken, etik değerleri de içinde barındıran soyut unsurlarını ise silahın kendisiyle veya ustaca bilenmiş bir kılıçla özdeşleştirmektedir. (3)

SONUÇ NOKTASI: SAVAŞÇI RUH

Komutanın yeteneği, birliklerin tecrübesi ve cesareti ile savaşçı ruhları anılan eserde geçen temel etik değerler arasında sayılmaktadır. Prusya ekolünün öncüleri arasında yer alan Clausewitz, bu başyapıtını 1816–1830 yılları arasında yani “ordu-millet” (millet-i müselleha, Fr. levée en masse) anlayışının çok önemli sosyal bir gerçeklik olduğu bir dönemde kaleme almıştır. Savaş Üzerine, salt askerî teori kitapları arasında olmanın ötesinde, bugün dahi strateji üzerine eserler arasında en başta sayılmaktadır. Bu gerekçelerle, Clausewitz’in etik değerler arasında saydığı karakteristikler de yalnızca askerî bağlamda değil birleşik ve bütüncül bir strateji bağlamında da geçerlidir. Clausewitz, her ne kadar bu temel değerler arasında nispi bir karşılaştırma yapmamanın veya bunlardan hiçbirini hafife almamanın en akılcı yol olacağını belirtse de, harpte esas belirleyici olanın ya da kesin sonuç noktasının ise “savaşçı ruh” olduğunun altını çizmektedir. (4) Prusyalı generalin 19. yüzyıldaki bu tespitlerinden yüzlerce yıl önce M.Ö. 4. yüzyılda Spartalı savaşçıların komutanı Kral II. Agesilaus’un da en üstün savaşçı niteliği hakkındaki bir soruya “ölümü hiçe sayma” yanıtını vermesi bugünün penceresinden bakıldığında bir yandan dikkat çekici iken diğer yandan ise şaşırtıcı bulunmamaktadır. (5)

“Savaşçı ruh” kavramı hakkında literatür taraması yapmak için kullanılan en yaygın anahtar kelimelerden birisi de “warrior ethos”tur. Nitekim, Türkçe’de kullanılan “etik” sözcüğü köken bilimsel olarak Fransızca’da éthique (ahlak, ahlaki), Eski Yunanca’da ise ēthikós (ahlaka ilişkin) ve êthos (örf, adap, ahlak, töre) sözcüklerinden gelmektedir ve “ahlaki” anlamındadır. Öyleyse, “etik değerler” kavramı ile “savaşçı ruh (warrior ethos)” kavramının köken bilim bağlamında iç içe geçtiğini söylemek yanlış olmayacaktır. (6)

Soyut bir kavram olan “savaşçı ruh”un ne olduğunu daha iyi ifade edebilmek için stratejiden ve harp tarihinden birkaç örnek sunmak faydalı olacaktır. M.Ö. 480’de Thermophylae’de 2 milyon askeri kumanda eden Pers Kralı Xerxes’in sadece 4000 savaşçısı bulunan Sparta Kralı Leonidas’tan teslim olmasını istediğinde, Leonidas’ın, “Gel ve al!” anlamına gelen “Molon labe!” şeklinde karşılık vermesi savaşçı ruhun somutlaşmış bir ifadesidir. (7) Çinli General Sun Zi’nin (Sun Tzu), “Ne zaman savaşıp ne zaman savaşmayacağını bilen taraf zafere ulaşacaktır. Gidilmemesi gereken yollar, savaşılmaması gereken ordular ve saldırılmaması gereken şehirler vardır.” sözü de cengâver yani savaşçı kültüre gönderme yapmaktadır. (8) Bir başka örnek ise Leuctra Savaşı’ndandır. Spartalıları ilk kez mağlup eden komutan olarak bilinen Thebaili General Epaminondas, M.Ö. 371’deki Leuctra Savaşı öncesi savaşçılarını toplar ve bir konuşma yapar. Epaminondas, konuşması esnasında savaşçılarına, şayet bir isteğini yerine getirdikleri takdirde zaferin kesin olacağını söyler. Savaşçılar hep bir ağızdan bunu kabul ederler ve generalin emrinin ne olduğunu sorarlar. Epaminondas, boru çaldığında kendilerinden son bir gayretle düşmanı sadece bir adım geriye atmalarını ister. Savaşçılar bunu yapacaklarına dair ant içerler. Savaş başlar ve her iki ordu da kıyasıya mücadele eder. Thebaili general, doğru bir usa vurma yöntemiyle savaşın doruk noktasına ulaştığını tespit eder ve boruyla işaret verilmesini emreder. İşaretle birlikte General Epaminondas’a verdikleri sözü hatırlayan Thebaili savaşçılar son bir gayretle Spartalıları bir adım geriye atarlar ve bu adım tüm Sparta hattının ele geçirilmesi için yeterli olur. Spartalılar bozguna uğrar. İşte, savaşçı ruh, Thebaililere kesin sonuç odaklı o adımı attırabilen güçtür. (9)

KAYNAK, YÖNTEM VE HEDEF

Strateji ve harp, en basit tabirle, kaynakların kullanılması suretiyle hedeflerin ele geçirilmesi üzerine inşa edilir. Buradaki “kaynak, yöntem ve hedef” üçlemesinde, hedeflerin ulaşılabilir olması, yöntemlerin doğru seçilmesi ve kaynakların doğru kullanımı hedefin ele geçirilip geçirilememesini belirleyecektir. Başta savaşçı ruh olmak üzere etik değerler de, tıpkı fiziksel unsurlar gibi yukarıdaki üçlemenin hem kaynak hem de yöntem ayağında yer alırlar ve harbi oluşturan diğer unsurlar arasında en önemli yeri işgal ederler. Savaşçı ruh kavramı o denli önemlidir ki, bugün de literatürde ve pratikte bir harbin kazanılıp kaybedilmesi ile doğrudan ilişkili olan “harp prensipleri” başlığı altında “moral” adıyla vücut bulmaktadır.

“Her Türk asker doğar” deyişi ve “Ordu-millet el ele” karakteristiği ile bilinen devletimizin diğer birçok Asya ülkesinde olduğu gibi en önemli güç kaynağı ve önündeki zorlukları yenme hedefinde kullanacağı yöntemlerden birisi de milletimizin savaşçı kültürünü ve savaşçı ruhunu her daim zinde tutmak olmalıdır. Örneğin, 20. yüzyılda emperyalist ve Batılı devletlere karşı Başkomutan Atatürk önderliğinde kazandığımız Türk Kurtuluş Savaşı ile Başkan Ho Chi Minh ve General Giap önderliğinde kazanılan Vietnam Bağımsızlık Savaşı, doğru bir stratejide birleştirilmiş ve savaşçı ruhla yoğrulmuş bir millet karşısında yenilemeyecek hiçbir güç olmadığının en güzel pratikleri arasındadır.

Devletimizin ve diğer Asya ülkelerinin halkla özdeşleşmiş “savaşçı kültürleri” dün olduğu gibi bugün de başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin halkla buluşamamış, yani halkta karşılık bulamamış, “savaş kültürleri” ile çelişmektedir. Bu çelişmeyi, aklın ve bilimin rehberliğinde, devrimci ve gerçekçi iyimserlikle ve bugünkü tehdidin kaynağını doğru saptayarak Türk milletinin menfaatleri doğrultusunda istismar etmek günümüz koşullarının bir başka yakıcı görevidir. Ders niteliğindeki bu gerçeği, Amerikalı emekli bir albayın 2. Hindiçin (Vietnam) Savaşı’na katılıp 30 Nisan 1975 tarihinde son Amerikan Deniz Piyadelerinin de Vietnam’ı kaçarak terk etmesi ve Saigon’un (Ho Chi Minh City) da Vietnam Halk Kurtuluş Ordusu tarafından kurtarılması sonrasında yazdığı bir kitaptan da görelim: “Kuzey Vietnam ve ABD hakkında nüfus, ekonomik durum, üretim imkân ve kabiliyeti, tüm harp silah, araç ve gereç sayıları, asker sayıları gibi tüm veriler, Nixon yönetimi 1969 yılında başa geçtikten sonra Pentagon’da bir bilgisayar programına aktarıldı. Daha sonra programa savaşı ne zaman kazanacağımız soruldu. Yanıt gecikmedi. Program, savaşı 1964 yılında kazandığımızı söyledi. Bilgisayar programının algılayamadığı bir şey vardı: Clausewitz’in etik değerler arasında tanımladığı savaşçı ruh”. (10)

DİPNOTLAR:

 

(1) Carl v. Clausewitz, On War, tran. Michael Howard and Peter Paret (New York: Oxford University Press Inc., 2007), PDF e-book, 99.

(2) A.g.e., 100.

(3) A.g.e., 142.

(4) A.g.e., 145.

(5) Steven Pressfield, Warrior Ethos (LCC: Black Irish Entertainment, 2011), e-book, 26.

(6) Sevan Nişanyan, Çağdaş Türkçe’nin Etimolojisi, https://www.nisanyansozluk.com/?k=etik, erişim tarihi: 17.04.2021.

(7) Pressfield, Warrior Ethos, 70–71.

(8) Robert D. Kaplan, Warrior Politics: Why Leadership Demands A Pagan Ethos (New York: Vintage, 2003), e-book, 9.

(9) Pressfield, Warrior Ethos, 75–76.

(10) Harry G. Summers, On Strategy: The Vietnam War In Context (US Army War College: Strategic Studies Institute, 1981), PDF e-book, 11.



Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!

    YORUM BULUNMUYOR!


 
  HIZLI ARA
 
 
 
  HAVA DURUMU
 
..

Mersin Haberleri, Mersin Son Dakika, Mersin Haber, Haberler, Son Dakika, Mersin, Mersin Siyaset



 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
demokratmersin.com © Copyright 2007-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA