Erdal Akalın: 1 Mayıs’ı izliyorum, gözlerim kapalı | DEMOKRAT MERSİN | Mersin'in Demokrat Gazetesi

 
 
 
21:57  MERCAN’DA BİR İLK: ‘GECE GÖZLEM ETKİNLİĞİ’  21:35  ŞEHITOĞLU, DURAK’A TAM DESTEK VERDI  10:14  HALKIN BAŞKANI SEÇER, MAZBATASINI HALKLA BİRLİKTE ALDI  10:02  MTSO, KENTSEL DÖNÜŞÜM ÇALıŞTAYıNA HAZıRLANıYOR   09:59  ÇAKıR: “DEMOKRASIDE KAYBEDEN OLMAZ”  09:49  “AVUKAT İÇİN DE ADALET!”  09:37  AHMET SERKAN TUNCER, MEZITLI BELEDIYESI’NE İLK ADıMıNı ATTı  09:33  TOROSLAR’ıN YENI BAŞKANı YıLDıZ, MAZBATASıNı ALDı  09:31  BAŞKAN ABDULLAH ÖZYIĞIT, MAZBATASıNı ALDı  09:07  A.VAHAP ŞEHITOĞLU, CHP TOROSLAR BELEDIYE MECLIS ÜYELIĞI’NE SEÇILDI  22:30  ESAT ARSLAN: MOSKOVA SALDıRıSıNıN DÜŞÜNDÜRDÜKLERI  20:37  ABDURRAHMAN YıLDıZ’DAN TEŞEKKÜR MESAJı  20:34  VAHAP SEÇER, REKOR OYLA YENİDEN ‘BAŞKAN’  20:34  YENIŞEHIR YENIDEN ABDULLAH ÖZYIĞIT DEDI  10:22  ÖZBOZKURT VE YEŞILKUŞ’TAN İL EMNIYET MÜDÜRÜ KARABÖRK’E ZIYARET  10:20  KUVAYı MILLIYE RUHU FOTOĞRAFLARLA YENIDEN CANLANDıRıLDı  10:10  MTSO, KENTIN BEKLENTILERINI VAHAP SEÇER’LE PAYLAŞTı  10:00  BAŞKAN SEÇER MUT HALKIYLA BULUŞTU  09:55  BAŞKAN ÖZYIĞIT, “BALıK PAZARı SAYıSıNı ARTTıRACAĞıZ”  09:39  CEZAEVI AVUKAT GÖRÜŞME ODASıNDA YENILEME BAŞLADı 
Erdal Akalın: 1 Mayıs’ı izliyorum, gözlerim kapalı

 

Erdal AKALIN

1 Mayıs, benim çocukluğumun ve gençliğimin Bahar Bayramı olarak kutladığımız bir keyif şöleni idi.   İlkokul günlerimizi yaşarken, bir gün önceden sevgili öğretmenimiz bizleri bir piknik alanına götüreceğinin muştusunu verirdi.  Zaten geleneksel olarak kutlanan bu gün için annelerimiz küçük bir paket hazırlığını yapmış olurlardı.

1 Mayıs sabahı önlüklerimizin yerine günlük giysilerimizi giymiş olarak evden çıkarken, annelerimiz elimize küçük bir paket tutuştururdu.  Kaynamış yumurta, haşlanmış patates, peynir, domates, salatalık ve ekmek yanında, mevsimsel bir de meyve bulunurdu. 

Okuldan sıra halinde çıkar, öğretmenlerimizin gözetiminde yakın bir piknik alanına giderdik.  Şarkı ve türküler eşliğinde oyunlar oynar, şiir ve masallarla özel bir günü tamamlar, aynı güzergâhla okula dönerdik.   Bugün, artık beton yığınlarının yok ettiği o yeşil alana, ertesi yıllarda da gelebilmenin heyecanı ile yorgun, ama mutlu olarak evimizin yolunu tutardık.

Üniversite çağına geldiğimiz 1960’lı yıllar, Bahar Bayramı’nın gününü değil ama kutlanma şeklini değiştirmişti.   27 Mayıs’ın getirisi olan sosyal hukuk devleti tanımı ile yılların Bahar Bayramı adını değiştirmiş ve İşçi Bayramı oluvermişti.  Kurulma aşamasını tamamlayan sendikalar, emekçi kesimi örgütlüyor ve emekçilere sınıf bilincini yerleştirmeye çaba gösteriyordu.

Bu ortam oluşurken bir değişim izlendi.  İşçiler ve emekçiler sınıf bilincine kavuşmak gayretinde iken ülkemizin iktidarını sağ ve muhafazakâr kesim ele geçirmişti.  Muhafazakâr ve sağ eğilimli iktidarlar nedense emekçi kesimin bilinçlenmesini içselleştiremezler.  Aydın ve uyanmış işçi kesimini halktan saymazlar ve hatta korkarlar.  Emekçi demek, bu iktidarlar gözünde kontrol edilemeyecek talepleri olan ve zengin kesimin lütfedip verdiği nimetlerle yetinmeyen bir bozguncu insanlar topluluğu demekti.  Onlara göre; emekçiler, işverenlerin verdiklerinden asla yetinmeyen, yaşam koşullarının daima daha da yükseltilmesini bekleyen, sosyal devlet adına iktidarlara zorluklar çıkartanlar yorumu ile hasım gibi görülürlerdi.  Ne mahzuru vardı,  “ Sağ olun, Allah ömürler versin patronum!” deseler ve azla kanaat etseler olmaz mı idi!   Hatta yeniden duyduğumuz bazı aşağılayıcı sözcükler o günlerden galattır ;    “ Ne olacak, ayak takımı bunlar.  Ayaklar baş olmak isterse tabii böyle kargaşa olur!” gibi sesler sıklıkla telaffuz edilmeye başlanmıştı.

12 Eylül, İşçi ve Bahar Bayramı olarak kutlanan günü yok saydı.  Zira 1 Mayıs 1977 günü bu günü topluca kutlamak arzusu sonucu Taksim Meydanı kana bulanmıştı.  37 insanımız öldürülmüş ve yüzlercesi yaralanmıştı.   Yönetime el koyan güç, kolayını seçti ve hem bu günü ve hem de tatil kavramını yok saydı.

İlerleyen yıllar ise hem bu kara günü silemedi ve hem de kutlama özlemini kamçıladı.  Birkaç kez yapılan başvurular tepki ile karşılandı ve Taksim Alanı talebi kabul edilmedi.

İlerleyen yıllarla, sendikaların ortak talebine yaklaşım olarak olumlu bir adım atıldı.  Emekçi ve Dayanışma Günü adı ile bu özel gün bir tür kutsandı.  Ancak, bir günlük olsa da tatil olması iktidarın içine sinmemişti ama gene de idare edelim bunları diye düşünüldü! 

Bir günlük tatil kararı emekçileri umutlandırmıştı.  Sendikalar, topluca Taksim Anıtı’na çelenk bırakmak ve masum bir anma günü yapmak isteyince yine tartışma başladı.  Dönemin deneyimli Valisi, sanırım iktidarın yorumunu bildiğinden kararını açıklayarak Taksim Meydanı’nı kapattı emekçilere.  Konu, iktidar partisine ve hükümete yansıyınca, akl-ı selim uyarınca orta yol bulunur diye düşünmüştüm.  Ama en olmaması gereken bir tümce, hükümetin başının ağzından çıktı; “ Ayak takımı baş olursa kargaşa çıkar, kıyamet kopar!” anlamındaki sözler emekçileri hırslandırdı.  Arkadan yanlış anlaşıldı, kimse hedef tutulmadı özürleri gelse de, ok yaydan çıkmıştı.

Bu yazı yazılırken, bir gözüm klavye de ve diğeri ekranlar da geziniyor.  İçişleri Bakanı liderliğinde İstanbul Valisi’nin emri ile emniyet güçleri ile emekçi kesimin karşılıklı yaşadıkları dramatik ve tedirginlik yansıtan sahneleri izliyorum.   Karşı karşıya getirilen iki tarafında bu ülkenin güzel insanları olması kaygısını iktidarlar paylaşmadığı için, şenlik olması beklenirken nerede ise bir taraf saldırı ve diğer taraf ise savunma psikolojisine tutsak olmuşlar gibi garip bir sahne yaşanıyor, artık 1 Mayıs Günleri’nde.  Burası benim ülkem mi diye şaşkın şaşkın bakarak duygulanıyor ve tekrar yazıya dönüyorum.

İktidar ve emir kulu olan İstanbul’u yöneten mülki erk neden hoşgörüden bu denli yoksundur diye düşünüyor ve hayıflanıyorum.  Emniyet güçleri Bakırköy Meydanı çevresinde olduğu gibi Taksim Alanı çevresinde de yer alsa ve aşırılıkları önlemek gerekince müdahale etse yeterli olmaz mı idi diye söyleniyorum.  Heyhat!

Belli ki, kapitalist düzenin korumacılığına soyunan neo-liberal kesimler, emekçi kesimin sınıf bilincinden rahatsız olmaktadırlar.  Kaldı ki, yılların sağ iktidarları sayesinde de emekçi kesimin sığınma evi sayılması gereken sendikacılık ruhu da tüketildi.  Adına “Sarı Sendikacılık” denen ve galat tabiri ile ‘Sahibinin Sesi’ yeni kurumlar yaratıldı!

Kaldı ki, devlet koruyucudur ve akılcıdır sözüm ona.   Anladık, kapitalist düzene yakın durabilirsiniz fakat milyonlarla emekçileri de yok sayabilmek neyin nesidir?

Evet, AKP iktidarının ve hükümetin ve de emir kulu konumuna ötelenen mülki amirlerinin gazası mübarek olsun!   Bu toprakların emekçilere ihtiyaç duyduğu tek alanın artık sadece asker olabilmekten ve Suriye cephesine yollanmaktan geçmekte olduğunu gösterdiler!  

 Karar verilmiştir ve ağızlarından aynen çıktığı gibi, “ Ayak takımının baş olmasını “ önlediler.   Sonunda da emekçilerin bir günlük şenlik yaşamasını da karabasana çevirdiler!

Kıssadan hisse:  Karacaoğlan çok yıllar önce söylemişti;

“Yürü bre yalan dünya / Sana konan göçer bir gün / İnsan bir ekin misali / Seni eken biçer bir gün”.



Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!

    YORUM BULUNMUYOR!


 
  HIZLI ARA
 
 
 
  HAVA DURUMU
 
..

Mersin Haberleri, Mersin Son Dakika, Mersin Haber, Haberler, Son Dakika, Mersin, Mersin Siyaset



 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
demokratmersin.com © Copyright 2007-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA