İsmet İnönü ve bağımsızlığın kıymeti | DEMOKRAT MERSİN | Mersin'in Demokrat Gazetesi

 
 
 
10:14  HALKIN BAŞKANI SEÇER, MAZBATASINI HALKLA BİRLİKTE ALDI  10:02  MTSO, KENTSEL DÖNÜŞÜM ÇALıŞTAYıNA HAZıRLANıYOR   09:59  ÇAKıR: “DEMOKRASIDE KAYBEDEN OLMAZ”  09:49  “AVUKAT İÇİN DE ADALET!”  09:37  AHMET SERKAN TUNCER, MEZITLI BELEDIYESI’NE İLK ADıMıNı ATTı  09:33  TOROSLAR’ıN YENI BAŞKANı YıLDıZ, MAZBATASıNı ALDı  09:31  BAŞKAN ABDULLAH ÖZYIĞIT, MAZBATASıNı ALDı  09:07  A.VAHAP ŞEHITOĞLU, CHP TOROSLAR BELEDIYE MECLIS ÜYELIĞI’NE SEÇILDI  22:30  ESAT ARSLAN: MOSKOVA SALDıRıSıNıN DÜŞÜNDÜRDÜKLERI  20:37  ABDURRAHMAN YıLDıZ’DAN TEŞEKKÜR MESAJı  20:34  VAHAP SEÇER, REKOR OYLA YENİDEN ‘BAŞKAN’  20:34  YENIŞEHIR YENIDEN ABDULLAH ÖZYIĞIT DEDI  10:22  ÖZBOZKURT VE YEŞILKUŞ’TAN İL EMNIYET MÜDÜRÜ KARABÖRK’E ZIYARET  10:20  KUVAYı MILLIYE RUHU FOTOĞRAFLARLA YENIDEN CANLANDıRıLDı  10:10  MTSO, KENTIN BEKLENTILERINI VAHAP SEÇER’LE PAYLAŞTı  10:00  BAŞKAN SEÇER MUT HALKIYLA BULUŞTU  09:55  BAŞKAN ÖZYIĞIT, “BALıK PAZARı SAYıSıNı ARTTıRACAĞıZ”  09:39  CEZAEVI AVUKAT GÖRÜŞME ODASıNDA YENILEME BAŞLADı  09:35  AVUKATLARA ‘SEÇIM VE SANDıK GÜVENLIĞI EĞITIMI’ VERILDI  09:32  81 BARO: CINSEL ISTISMARA HEP BIRLIKTE DUR DIYELIM 
İsmet İnönü ve bağımsızlığın kıymeti

 

İsmet İnönü, her şeyden önce Devrimci Cumhuriyetimizin kurtuluş ve kuruluş mücadelesinin ve 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın kahramanıdır. İnönü, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Cumhurbaşkanı ve farklı zamanlarda 16 yıl dört ay başbakanlık yapmış bir devlet adamıdır.

Feyziye ÖZBERK

Ayrıca Cumhuriyet’in ilk başbakanıdır. 29 Ekim 1923’te Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenen Mustafa Kemal, İnönü’ye yazdığı mektupta "Bu görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istiyorum. Allah yardımcımız olsun!" diye yazıyor. O, Mustafa Kemal’in desteğini alan, yeteneklerine güvendiği yakın dostudur. İsmet İnönü, politik zekâsıyla ve aldığı askeri, ekonomik tedbirlerle ülkemizi İkinci Dünya Savaşı’ndan uzak tutmayı başarmıştır. Tabii savaş dışı kalabilmeyi sağlayan toplumsal, askeri ve ekonomik gücün temelinde Devrimci Cumhuriyet’in kendi gücüne dayanmayı ilke edinen politikaları vardır.

İsmet İnönü’nün hayatının önemli bir bölümü, emperyalizme karşı mücadeleyle geçmiştir. ABD Başkanı Johnson’a "Yeni bir dünya kurulur, Türkiye’de o dünyada yerini alır" diyerek cesur bir yanıt veren büyük siyasetçi de İnönü’dür. Dolayısıyla İnönü’nün Amerikancı olduğunu öne sürmek uygunsuz bir iddiadır.

Özetle İsmet İnönü, hem milletimizin hem de gönüllerimizin kahramanıdır. İnönü, ülkemize yaptığı hizmetlerle, vatanseverliği, bilgisi, kültürü, kıvrak zekâsı, olağanüstü belleği, hoşgörüsü ve alçakgönüllülüğüyle tarihimizdeki silinmez yerini almıştır.

ATLANTİK CEPHESİ

Ama neden Türkiye’nin Atlantik sistemine bağlanmasının ilk adımları İnönü’nün iktidarında atılmıştır. Tarihi olayları niye deşeliyorum. Niyetim kırıp dökmek değil. Yaşananların nedeni neydi, sorusuna yanıt bulmak. Hataları doğru bir biçimde tahlil edersek benzer kayıpları yeniden yaşamayız.

Atlantik sistemine bağlanmayı seçmek bir zorunluluk muydu? Yoksa Amerika’nın ve Sovyetlerin politikalarının ve güçlerinin yanlış değerlendirilmesi miydi? Yanlış hesaplanan şey: Amerika’nın savaştan en az zararla en büyük kazançla çıkan emperyalist güç olması mıydı? Genç, zinde dünyaya meydan okuyan gelişmekte olan bir kuvvet... Sonraki yıllarda dünyada estirdiği rüzgâr- tezgâhladığı darbeler, tertipler ve savaşlar- bu son saptamanın doğruluğunun kanıtıdır. "Sovyet kuşatması" ya da "tehlikesine" gelince özellikle ülkemize yönelik Sovyet talepleri konusunda çelişik iddialar vardır. Bildiğim kadarıyla algı yönetimi veya toplum mühendisliği çok yeni bir silah değildir. Bu iddiaları doğru kabul etsek bile İkinci Dünya Savaşı’ndaki büyük insan ve güç kaybı dikkate alındığında Sovyetler Birliği’nin, Amerikan emperyalizmiyle eşit güçte ya da sınır komşumuz olduğu için daha da tehlikeli görülmesi kanımca çok büyük bir hesap hatasıdır. Ayrıca Sovyetler Birliği’nin Kurtuluş Savaşı’mızda ve izleyen yıllarda, ülkemizin kaderini belirleyen dostluk ve dayanışmasının bir kalemde göz ardı edilmesi hakkaniyetli bir tutum olabilir mi?

Atatürk yönetiminde dünyada mucize olarak adlandırılan toplumsal ve ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmiştik. 1930’larda, dünyanın en hızlı gelişen iki ülkesi Türkiye ve Sovyetler Birliği’ydi. İki ülke eşit koşullarda el ele vermişti. Biz o yıllarda, Sovyet dostluğuyla önemli kazançlar elde ettik. Ama bu önemli atağın temelinde yatan ana tercihimiz, kendi gücümüze dayanarak devletçilik, halkçılık ve planlama yoluyla kalkınmaydı. Üstelik Sovyetlerle dostluğun sürdürülmesi Atatürk’ün de vasiyetiydi.(1)

Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Atatürk’ün başlattığı devrimler sürecinde ilk kırılma ne zaman yaşandı: 1938’de Atatürk’ümüzün kaybının hemen ertesinde mi, yoksa 1946’da mı? İnönü’nün bu geriye gidişte ya da bu "U" dönüşünde rolü neydi? Yapılan politik tercihler nasıl değerlendirilmeli? Ülke içinde yaşananlar dış politik tercihlerde etkili olmuş muydu? Ya da tersi mi olmuştu? Bunlara ve benzeri sorulara yanıt bulabilmek için o yılların tanıkları bazı aydınlarımıza başvuralım derim. Ne dersiniz?

ATATÜRK’ÜN DEVRİMCİLİĞİNİ SÜRDÜRMEK

İlk sözü İnönü’yü çok seven, sayan yazar Sabahattin Eyuboğlu’na verebiliriz: "İnönü bir askerdi, ama nice sivillerden çok daha kültürlü, üstelik memleket gerçeklerini ve dünyayı yönetenlerin içyüzlerini yakından, bir ölüm kalım savaşı içinde görmüş, iç ve dış sömürgenlerle savaşmış bir devlet adamı... Benim içten kanımca, çağımızın dört beş büyük devlet adamından biri ve Atatürk’e alaturka bir dostlukla değil, haklı bildiği bir davanın kahramanına saygı ve sevgiyle bağlıydı. Ama kolay iş değil Atatürk olmadan Atatürk’ün devrimciliğini sürdürmek ve Ortaçağın tepkilerine karşı koymak. Hele tam o sıralarda patlayan İkinci Dünya Savaşı’nda devlet gemisini azgın rüzgârlara ve hinoğluhin diplomatlara karşı korumak. CHP dört beş yıl yeni kaptanıyla rotayı sağa kaçırmadan yürüdü. Derken devrimlere karşı zaten alttan alta yaşayan tepki güçlenmeye ve halkın devlete karşı çok eskilerden gelen kırgınlığını sömürmeye başladı. Devlet o zaman İnönü idi ve birikmiş bütün hınçları ona yöneltmek, İnönü’yü anlamayan dinlemeyen yöneticilerin işledikleri haksızlıkları ona yüklemek kolay çok kolay bir işti.

CHP sağdan soldan kendi başkanına çevrilen saldırıları göğüslemek şöyle dursun haklı görmek, hatta körüklemek yolunu tuttu. Sözde devrimleri korumak için, gelişmekte olan DP silahlarını kendi yararına kullanmaya kalktı. İnönü o zaman CHP’nin başında değil miydi diyeceksiniz: Evet, başındaydı, ama yüreğinde değildi. 1945-1946 yıllarında Ankara’da olan ve olayları izleyenler, İnönü’yü yalnız Meclis’in, Ordunun, üniversitelerin, basının değil, kendi partisinin, yakın iş arkadaşlarının nasıl yalnız bıraktıklarını, hatta bunadığını ileri sürdüklerini bilirler."(2)

İNÖNÜ VE KÖY ENSTİTÜLERİ

Yazar Fakir Baykurt da yaşadığı, acıyla anımsadığı o yıllara ilişkin gelişmeleri şöyle özetliyor: "Emin Ağa (Sazak) Meclis’te. Hem de onlar parti içinde büyük bir grup. Köy çocukları parladıkça karşıtlıkları hırçınlığa dönüşüyor. Ağız açtılar mı Enstitüleri kötülüyorlar. Yücel’i, Tonguç’u karalamaya başladılar. İnönü’yü temelli baskı altına aldılar, o da tuttu CHP içinde sağcılara ön verdi. Güçlenen sağ, demokrasi adına Köy Enstitüleri’ni vurdu önce. Yüksek Köy Enstitüsünü kapattılar."(3)

Yüksek Köy Enstitüsü’nün ilk mezunlarından, yazar Talip Apaydın da benzer bir serzenişte bulunuyor: "Hele 1946’dan sonra, hele de çok partili yaşama geçildikten sonra tamamen Amerikan güdümü altına girildi. Her bakanlığa Amerikalı müşavirler yerleşti."(4)

İsmet İnönü’nün, Köy Enstitüleri’ni büyük bir coşkuyla desteklediğini biliyoruz ama yine bu kurumlar en öldürücü darbeyi, İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu dönemde aldı. Bu çelişik durum nasıl açıklanabilir? İnönü büyük bir değişim mi geçirdi? CHP’de önemli bir çoğunluğun Köy Enstitüleri’ne karşı estirilen dedikodu kampanyalarının etkisinde olduğunu, bazılarının ise bu kampanyanın bizzat yürütücüsü olduğunu biliyoruz. İnönü partisinin bütünlüğünü korumak adına büyük bir taviz mi vermişti?

Yayıncı, yazar Muzaffer İlhan Erdost gelişmeleri, Cumhuriyet’in rotasında yaşanan bir "U" dönüşü olarak değerlendiriyor. "İnönü, Anadolu gezisinde bazı Köy Enstitüleri’ni gezip gördükten sonra, Yücel ve Tonguç’tan, bu okulların sayısının kısa zamanda 100’e çıkarılmasını istiyor. 100 okula çıkarmanın zor olduğu yanıtını alan İnönü, sayıyı biraz düşürerek, ‘Şimdi yapmazsanız, der, daha sonra yaptırmazlar!’

"Bu ‘yaptırmazlar’ sözünün altını iki defa çizmek isterim.

"Tabloya bakalım: Köy Enstitüleri Yasası Meclis’ten çıktığı zaman Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Çiftçiyi Topraklandırma Yasasının Meclis’ten çıktığı zaman yine İsmet İnönü, Cumhurbaşkanıydı. Ayrıca İnönü, 1946 Seçim Beyannamesinde, ‘Ana davalarının, Türk köylüsünü serf halinden kurtarmak olduğunu’ açıklamıştı."

"Milli Eğitim Bakanlığı’na, Köy Enstitüleri’ne düşmanlığıyla bilinen Reşat Şemsettin Sirer’in, Çiftçiyi Topraklandırma Yasasını uygulayacak Tarım Bakanlığı’na, bu yasaya karşı duruşuyla bilinen Cavit Oral’ın getirilmiş olması, herhalde bu kurumların oluşmasında ve yasalaşmasında özgün bir çabası olan İsmet İnönü’nün işi olamazdı."

ROCKEFELLER GRUBU’NUN GİZLİ MEKTUBU

Erdost anlatmaya devam ediyor: "Bu değişimin açılımını, Rockefeller Grubunun, Başkan Eisenhower’e 1956 yılında yazdığı gizli mektubunda okumak olanaklıydı: ‘Düşüncelerimizin pratikteki en somut örneği, hatırlayacağınız gibi bizzat meşgul olduğum İran tecrübesidir. Ekonomik yardımı harekete geçirerek İran petrolüne el koymayı başardık ve bu ülkenin ekonomisine yerleştik. İran’da ekonomik pozisyonumuzun kuvvetlenmesi bu ülkenin dış politikasının kontrolümüz altına girmesini ve özellikle Bağdat Paktı’na üye olmasını sağladı. Hâlihazırda İran Şahı, elçimize danışmadan hükümetinde herhangi bir değişiklik yapmaya bile cesaret edememektedir.’ (Belge için bkz: Emin Değer, Oltadaki Balık Türkiye s.500.)

Erdost: "Bu belge, 1947 Truman Doktrininin ardından Türkiye’de Başbakan ve bazı ‘özel’ ve ‘önemli’ bakanlıkların bakanlarını, ABD’nin değiştirdiğini anlamamızı kolaylaştırıyor" değerlendirmesini yapıyor ve tarihi gelişmeleri yorumlamayı sürdürüyor:

"12 Temmuz 1947 günlü ünlü ‘Beyannamesi’yle Cumhurbaşkanı İnönü, demokratikleşme süreci üzerine bir bakıma ABD’ye söz vermişti. İnönü’nün, o yıllarda, Amerika’nın ülkenin bağımsızlığını, özgürlüğünü korumakta destek ve ‘kurtarıcı’ olacaklarına inandığı, daha sonraki sözlerinden anlaşılıyor."

"Dünya yeniden kurulur ve Türkiye kendine düşen yeri alır."

"Başbakan İsmet İnönü’nün, Nisan 1964’te, Time’da bir demeci yayımlanıyor. Bakanlar Kurulu tarafından alınan Kıbrıs’a askeri müdahale kararına ABD Başkanı Johnson, İnönü’ye yazdığı ağır bir mektupla karşı çıkıyor ve karar uygulanamıyor. Bu demeçte İnönü, ‘Amerika’nın mesuliyetine inanıyordum. Bunun cezasını görüyorum demek,’ diyor ve ekliyor: ‘Dünya yeniden kurulur ve Türkiye kendine düşen yeri alır.’

"Yine, 1960’lı yıllarda Başbakan olarak İnönü, ‘Bir görev veriyorum, sonucunu, kendi bakanımdan önce Amerikan sefirinden öğreniyorum!’ diyecekti. ‘Bu işin üstüne gidilmesini, aksi halde, bağımsız dış politika yapılamayacağını, hatta iç politikada bile bağımsız olamayacağımızı’ neredeyse çığlıklanacaktı..."(5)



Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!

    YORUM BULUNMUYOR!


 
  HIZLI ARA
 
 
 
  HAVA DURUMU
 
..

Mersin Haberleri, Mersin Son Dakika, Mersin Haber, Haberler, Son Dakika, Mersin, Mersin Siyaset



 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
demokratmersin.com © Copyright 2007-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA