Sorumlu bir Türk aydını: Yakup Kadri | DEMOKRAT MERSİN | Mersin'in Demokrat Gazetesi

 
 
 
21:57  MERCAN’DA BİR İLK: ‘GECE GÖZLEM ETKİNLİĞİ’  21:35  ŞEHITOĞLU, DURAK’A TAM DESTEK VERDI  10:14  HALKIN BAŞKANI SEÇER, MAZBATASINI HALKLA BİRLİKTE ALDI  10:02  MTSO, KENTSEL DÖNÜŞÜM ÇALıŞTAYıNA HAZıRLANıYOR   09:59  ÇAKıR: “DEMOKRASIDE KAYBEDEN OLMAZ”  09:49  “AVUKAT İÇİN DE ADALET!”  09:37  AHMET SERKAN TUNCER, MEZITLI BELEDIYESI’NE İLK ADıMıNı ATTı  09:33  TOROSLAR’ıN YENI BAŞKANı YıLDıZ, MAZBATASıNı ALDı  09:31  BAŞKAN ABDULLAH ÖZYIĞIT, MAZBATASıNı ALDı  09:07  A.VAHAP ŞEHITOĞLU, CHP TOROSLAR BELEDIYE MECLIS ÜYELIĞI’NE SEÇILDI  22:30  ESAT ARSLAN: MOSKOVA SALDıRıSıNıN DÜŞÜNDÜRDÜKLERI  20:37  ABDURRAHMAN YıLDıZ’DAN TEŞEKKÜR MESAJı  20:34  VAHAP SEÇER, REKOR OYLA YENİDEN ‘BAŞKAN’  20:34  YENIŞEHIR YENIDEN ABDULLAH ÖZYIĞIT DEDI  10:22  ÖZBOZKURT VE YEŞILKUŞ’TAN İL EMNIYET MÜDÜRÜ KARABÖRK’E ZIYARET  10:20  KUVAYı MILLIYE RUHU FOTOĞRAFLARLA YENIDEN CANLANDıRıLDı  10:10  MTSO, KENTIN BEKLENTILERINI VAHAP SEÇER’LE PAYLAŞTı  10:00  BAŞKAN SEÇER MUT HALKIYLA BULUŞTU  09:55  BAŞKAN ÖZYIĞIT, “BALıK PAZARı SAYıSıNı ARTTıRACAĞıZ”  09:39  CEZAEVI AVUKAT GÖRÜŞME ODASıNDA YENILEME BAŞLADı 
Sorumlu bir Türk aydını: Yakup Kadri

 

Türk toplumunun Tanzimat’tan Cumhuriyet’e, Cumhuriyet’ten çok partili rejime geçişe kadar yaşadığı deneyimler Yakup Kadri’nin romanlarında yaşam bulmuştur. Onun eserlerini bugün de okumak, geçmişin olaylarıyla bugün yaşadıklarımızı birleştirerek geleceği inşa etme açısından önemlidir…


Sorumlu bir Türk aydını: Yakup Kadri
 

MÜNEVVER OĞAN / Yazar

Öyle zaman dilimlerinde yaşarsın ki varlığın ülkenin varlığına bağlıdır. Yine öyle tarihi dönemlere, kişiliklere tanıklık edersin ki bağımsız değişkenin senin ne yapacağını, ne yazacağını, hangi görevleri yapacağını belirler. Sorumlu bir Türk aydını, yazarı olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu sıra dışı dönemlere tanıklık etmiş, bu dönemleri yazmış, anlatmış ve bu dönemlerde görev almıştır.

Yakup Kadri, 27 Mart 1889’da Kahire’de dünyaya gelmiş ve 13 Aralık 1974’te Ankara’da yaşama veda etmiştir. İlk öğrenime ailesiyle birlikte gittiği Manisa’da başlamış, 1903’te İzmir İdadisine girmiştir. Babasını kaybettikten sonra annesiyle Mısır’a dönmüş, öğrenimini İskenderiye’deki bir Fransız okulunda tamamlamıştır. 1908’de başladığı İstanbul Hukuk Mektebini bitirmiştir.

Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşını desteklemiştir. 1921’de Ankara’ya çağrılmış ve Tetkik-i Mezalim Komisyonunda görevli olarak Halide Edip, Falih Rıfkı ve Mehmet Asım ile birlikte Batı Anadolu’yu dolaşmış, Yunan zulmüne uğramış halkın acı ve ıstıraplarına yakından tanık olmuştur.

1923’te Mardin, 1931’de Manisa milletvekili olmuştur. Bu arada hem gazeteciliğini, hem de yazarlığını sürdürmüştür. 1932’de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer almıştır. Kadro dergisinin 1934’te yayımına son vermesinden sonra Tiran elçiliğine atanır. Daha sonra sırasıyla Prag, La Haye, Bern, Tahran ve yine Bern elçiliklerine getirilir. 27 Mayıs 1960’tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçilir. Siyasal yaşamının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliğidir.

ÜÇ DÖNEMİN TANIĞI
Türk toplumunun Tanzimat’tan Cumhuriyet’e, Cumhuriyet’ten çok partili rejime geçişe kadar yaşadığı deneyimler Yakup Kadri’nin romanlarında yaşam bulmuştur.

Yakup Kadri, Kiralık Konak’ta Osmanlı Devletinin yıkılışı sırasında konakta yaşayan bir aileyi temel alarak üç kuşak arasındaki görüş, algılayış ve anlayış farklarını ele alır. Naim Efendi, kızı ve damadı Servet ile torunları Seniha ve Cemil’in çevresinde, toplumun bozulmasını ve ahlaki çöküşü anlatır.

Nur Baba’da İstanbul’da bir Bektaşi tekkesinde geçen olaylardan yola çıkarak tarikatın bozuluşunu ele almıştır. Hüküm Gecesi’nde II. Meşrutiyet’in ilanından sonraki günlerde İttihat ve Terakki ile Hürriyet ve İtilaf Fırkaları arasındaki görüş ayrılıkları ve kavgaları konu alır. Sodom ve Gomore’de işgal altındaki İstanbul’u Kutsal Kitap’ta geçen Tanrı’nın gazabına uğramış Filistin’deki tarihi Sodom ve Gomore şehirlerine benzetir şehrin ahlâken çöküşünü eleştirir.

Yaban romanı, Yakup Kadri’nin Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldığı dönemde yazılmıştır. Romanın dokusuna Kadrocuların görüşleri egemen olmuştur. Devleti, Kurtuluş Savaşının anlamını kavramış bir aydın grubunun, “devrimci” bir kadronun yönetmesi gerektiğini savunan bir yazardır Karaosmanoğlu. Özellikle bu romanı ana hatlarıyla anımsayalım:

Yaban romanın başkahramanı Ahmet Celâl, I. Dünya Savaşına yedek subay olarak katılır ve bu savaştan tek kolunu kaybederek çıkar. İstanbul, İngilizler tarafından işgal edilince emir eri Mehmet Ali'nin çağrısına uyarak onun Porsuk Çayı kıyısındaki köyüne gider ama aklı sürmekte olan savaştadır. Köye, her gün gazete getirterek gelişmeleri yakından izler. Fırsat buldukça da köylülere gelişmelerin önemini anlatır.

Köy halkı, yoksul ve cahildir, hepsi körü körüne Salih Ağa'ya bağlıdır. O, ne derse inanırlar. Kimse Ahmet Celâl'e yanaşmaz. Köylüler onu "yaban" olarak niteler. Bu duruma üzülen genç subay bunalıma düşer, iyice bunaldığı bir gün gezmeye, hava almaya çıkar; Emine ile karşılaşır, ona ilgi duyar. Ne var ki Emine, Mehmet Ali'nin kardeşi İsmail'in karısıdır. Köy Yunanlar tarafından işgal edilir, yakılıp yıkılır, köylülere işkence edilir. Köylülerin çoğu köy meydanında katledilir.

 
Ahmet Celâl, Emine ile birlikte bu ölüm çemberinden kurtulmaya çalışır. Arkalarından ateş edilir, ikisi de yaralanır, yaralı hâlde köyün mezarlığına ulaşırlar. Sabaha kadar orada beklerler. Ertesi gün yola çıkacaklardır. Fakat Emine yarası ağır olduğundan yürüyecek durumda değildir. Ahmet Celâl, elindeki anı defterini Emine'nin eline tutuşturarak bilinmeyen bir yöne doğru gider.

Sakarya Savaşından sonra o bölgeden düşman ordularının çekilmesi üzerine, düşman zulmünü araştırmak için köye gelen araştırma kurulu; yıkıntılar, kömürleşmiş insan kemikleri arasında bir defter bulur, kenarları yanık, ortası yırtık bu defter Ahmet Celâl'in anılarından oluşan ve son anda Emine'ye teslim ettiği defterdir.

Vatanı kurtarmak için savaşan ilerici aydınlarla Kurtuluş Savaşına inanmayan kandırılan köylüler ile gerici köylüler arasındaki karşıtlık Yaban romanında doruğa çıkmıştır:

Ahmet Celâl’in sesine kulak verelim: “Türk entelektüeli yedi devlete harp açmıştır. (…) Türkiye’nin karanlık semalarında Mustafa Kemal adlı bir şafak yıldızı parlıyor. Bunun etrafında bazı peykler beliriyor. (…) Fakat inanılacak şey değil. Ben savaşı istemeyenlerin arasında yaşıyorum. Vatan sevdalısı Ahmet Celâl’in inandığı ideal Mustafa Kemal’dir, yurttur, Anadolu’dur. “Kandırılmış” köylülerle bu ideal nedeniyle anlaşamaz.

Yaban, 1942’de CHP Roman Armağanında ikinci olmuş bir romandır. Karaosmanoğlu’nun en başarılı romanı sayılır. Anadolu köylüsünün gerçeklerini dile getiren Türk aydını ile köylüsü arasındaki kopukluğu gözler önüne seren bir yapıttır.

Romandaki olaylar iki aşamada gerçekleşir: Ön planda köydeki dağınık, tek tek olaylar gündeme getirilir. Arka planda ise Kurtuluş Savaşı yer alır. Bu iki planı birbirine bağlayan ise Ahmet Celâl’dir.

Ahmet Celâl, İstanbul gazetelerinden, kasabaya gidip gelen muhtardan, köye gelen aşar memurundan savaşla ilgili bilgiler edinir ve bunu köylülere anlatmaya çalışır ama başaramaz; çünkü o, köylüler için bir “yaban”dır. Mehmet Ali ve öteki köy delikanlılarının askere alınması, cephane taşıyan kağnılar, köyden geçen subay ve askerler, sonunda düşmanın top sesleri, uçaklar ve bir sabah düşman birliğinin köye girmesi bile durumu kavramalarını sağlamaz. Çünkü köylüler, Salih Ağa ve onun gibi düşünenlerin propagandası yüzünden Mustafa Kemal’in askerlerine karşı bir tutum geliştirmiştir. Köylülere göre “düşman, Halife adına, onları Mustafa Kemal’den kurtaracaktır ve Avrupa denen bir kraliçe, savaştan sonra İslam dinini kabul edecektir.” Ahmet Celâl’de ise köylünün bu tutumu nefret ve tiksinti yaratır. Öte yandan Türk köylüsünün cahilliğinin ve geri kalmışlığının suçunu yine aydınlarda bulur ve şunları söyler: “Bunun sebebi, Türk münevveri, gene sensin! Bu viran ülke ve bu yoksul insan kütlesi için ne yaptın? Yıllarca, yüz yıllarca onun kanını emdikten ve onu bir posa hâlinde katı toprak üstüne attıktan sonra, şimdi de gelip ondan tiksinmek hakkını kendinde buluyorsun. (…) “Eğer bilmiyorlarsa kabahat kimin? Kabahat benimdir; kabahat, ey bu satırları heyecanla okuyacak arkadaş, senindir! Sen ve ben onları, asırlardan beri bu yalçın tabiatın göbeğinde, herkesten, her şeyden ve her türlü yaşam zevkinden mahrum bir avuç kazazede hâlinde bırakmışız. Açlık, hastalık ve kimsesizlik bunların etrafını çevirmiştir.”

CUMHURİYET’İN ANKARA’SI
Cumhuriyet’in onuncu yıl dönümünün hemen sonunda yayımlanan Ankara romanında savaş günlerinden başlayarak Cumhuriyet döneminin Ankara’sını ve bu on yıl süresince düşüncelerdeki değişimlerle birlikte devrimlerin uygulamadaki başarı ve başarısızlıklarını ele alır. Bir Sürgün romanında I. Dünya Savaşı sırasında yakından tanıma fırsatı bulduğu Batı uygarlığının arkasındaki eksik ve bozulmuş yanları anlatır. Panorama’ da 1933-53 arasını gözler önüne serer ve devrimleri değerlendirir.

Yaşamı boyunca üstlendiği işlere ve yapıtlarına bakarak şunu söyleyebiliriz: Karaosmanoğlu bir dava adamı, bir Cumhuriyet tutkunu ve yürekli bir vatanseverdir. Onu saygıyla anıyoruz.



Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!

    YORUM BULUNMUYOR!


 
  HIZLI ARA
 
 
 
  HAVA DURUMU
 
..

Mersin Haberleri, Mersin Son Dakika, Mersin Haber, Haberler, Son Dakika, Mersin, Mersin Siyaset



 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
demokratmersin.com © Copyright 2007-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA