İngiliz hukukçunun tarafsız gözüyle: Kıbrıs neden bölündü? (4) | DEMOKRAT MERSİN | Mersin'in Demokrat Gazetesi

 
 
 
10:21  BAŞKAN SEÇER, ‘TARSUS KARBOĞAZI ÇEVRE FESTİVALİ’NE KATILDI  10:10  GEZEGENEMİZİ KURTARMAK İSTİYORSAK DAHA SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR GELECEĞE GEÇİŞ KAÇINILMAZDIR  21:40  GAZETECI A. VAHAP ŞEHITOĞLU, KıZ KARDEŞINI KAYBETTI  21:57  MERCAN’DA BİR İLK: ‘GECE GÖZLEM ETKİNLİĞİ’  21:35  ŞEHITOĞLU, DURAK’A TAM DESTEK VERDI  10:14  HALKIN BAŞKANI SEÇER, MAZBATASINI HALKLA BİRLİKTE ALDI  10:02  MTSO, KENTSEL DÖNÜŞÜM ÇALıŞTAYıNA HAZıRLANıYOR   09:59  ÇAKıR: “DEMOKRASIDE KAYBEDEN OLMAZ”  09:49  “AVUKAT İÇİN DE ADALET!”  09:37  AHMET SERKAN TUNCER, MEZITLI BELEDIYESI’NE İLK ADıMıNı ATTı  09:33  TOROSLAR’ıN YENI BAŞKANı YıLDıZ, MAZBATASıNı ALDı  09:31  BAŞKAN ABDULLAH ÖZYIĞIT, MAZBATASıNı ALDı  09:07  A.VAHAP ŞEHITOĞLU, CHP TOROSLAR BELEDIYE MECLIS ÜYELIĞI’NE SEÇILDI  22:30  ESAT ARSLAN: MOSKOVA SALDıRıSıNıN DÜŞÜNDÜRDÜKLERI  20:37  ABDURRAHMAN YıLDıZ’DAN TEŞEKKÜR MESAJı  20:34  VAHAP SEÇER, REKOR OYLA YENİDEN ‘BAŞKAN’  20:34  YENIŞEHIR YENIDEN ABDULLAH ÖZYIĞIT DEDI  10:22  ÖZBOZKURT VE YEŞILKUŞ’TAN İL EMNIYET MÜDÜRÜ KARABÖRK’E ZIYARET  10:20  KUVAYı MILLIYE RUHU FOTOĞRAFLARLA YENIDEN CANLANDıRıLDı  10:10  MTSO, KENTIN BEKLENTILERINI VAHAP SEÇER’LE PAYLAŞTı 
İngiliz hukukçunun tarafsız gözüyle: Kıbrıs neden bölündü? (4)

 

'Güney Kıbrıs Rum Yönetimi soykırım girişiminde bulunmaktan suçludur'

Dr. Oliver Barış Bridge / Oxford

Birleşik Krallıkta yüksek mahkeme avukatı olan Michael Stephen L.L.M. (Latin. Legum Magister, Yüksek Hukuk unvanıanlamına geliyor) aynı zamanda uluslararası avukat ve 1992-97 arasında Birleşik Krallık Parlamentosunda Millet Vekili, Stanford ve Harvard üniversitelerinde Uluslararası Hukuk alanında Harkness Fellowship'liği yaptı ve Birleşik Krallık'ın BM Büyük Elçisine 25. Genel Kurul için Asistan Hukuk Danışmanlığı yapan çok değerli bir hukukçu. 

Stephen "The Cyprus Question" isimli kitabın yazarı, aşağıdaki yazı Steven’ın Kıbrıs sorununu 2004 yılında İngiliz Parlamentosu, Avam Kamarasında tarafsız bir gözle yorumlamasını içeren arşiv notlarından alınmıştır. Üzerinden yıllar geçmesine karşın konu hala aynı güncelliğini koruması açısından önem taşıyor. Dördüncü bölüm olan bu son bölümde içler acısı durumu Steven çok net ortaya koyuyor.

BAŞHEMŞİRE AZİZ’İN ANILARI
Lefkoşe Hastanesinin başhemşiresi Türkan Aziz anılarında Rum milislerin nasıl hastane koğuşlarında Türk hastaları öldürdüğünü yazıyor. Daha sonra hastanedeki dairesinde sığınan iki Türk oğlanın cesetlerini buldu. “Onları bıraktığım yerde sandalyelerin üstünde oturuyorlardı, ama bu sefer beni bir tebessümle karşılamaya kalkmadılar. Yırtık giysilerinden akan koyu kan halıya damlıyordu. Rum “bekçileri” yok olmuştu. Giderken merdivenlere manasızca mermi saçmıştı.”

Başhemşire Aziz Aya Vassilios’taki dehşeti şöyle anlatıyor:

“Bir iki metre kazdıktan sonra ilk cesetleri buldular – birbiri üstüne yığılmış üç adam, sonra elleri dizlerinin arkasından bağlanmış bir erkek çocuk, sonra küçük bir kız, sonra şalvarlı yaşlı bir adam, sonra da birkaç kadın. 21 ceset vardı, neredeyse hepsi giyinikti ama hiçbiri hastane kıyafetiyle değil. Bunlar Aya Vassilios’ta yaşayan Türk ailelerdi.”

“Hastane kıyafetinin” önemi, Rumlar cesetlerin doğal nedenlerle hastanede ölen hastalar olduklarını iddia ettikleri için “zihinsel hastalıklarının ne kadar derin olduğunu” gösteriyordu. Rumlar basına “Türkler gerçekleri saptırıyor” diye demeç vermişlerdi.

28 Temmuz 1965’te eski İngiliz bakan Duncan Sandys Avam Kamarasında şöyle konuştu: “Kıbrıs hükümetinin bariz yasadışı hareketleri Garanti Anlaşmasına göre Türkiye’ye anayasal düzene geri dönülmesi için müdahale etme hakkını verdiği şüphesizdir.”

YUNANİSTAN’DAN RUMLARA YASADIŞI ASKER VE SİLAH YARDIMI

Hâlâ Yunanistan’ın yardımı olmadan Türkleri Kıbrıs’tan çıkartmayacaklarını düşünen Rumlar, 1963 olaylarından kısa süre sonra askeri güçlerini arttırmaya başladılar. Andreas Papandreou “Namlulun Ucundaki Demokrasi” adlı kitabında “Devasa ölçeklerde gizli bir operasyon başladı; her gece gemiyle Kıbrıs’a varan silahlar ve sivil kıyafetler içindeki “gönüllüler” Rum birliklerine katılıyorlardı.”

Newsweek de 27 Temmuz 1964’te benzer bir haber yayınladı: “Her gün güneş doğmadan Limasol limanının büyük demir kapıları kapatılıyor… BM birliklerinin girmesi yasak. Birkaç saat sonra kapılar açılıyor ve aşırı yükten yaylanan üstü örtülü kamyonlar kükreye kükreye limandan çıkıp Trodos Dağlarına gidiyorlar.”

Türkler korunaklı sığınaklara çekilmelerine rağmen 27 Mart 1967’de Yunanlar ve Kıbrıs Rumları Mari köyünü 4 saat boyunca bombaladığında yine katliamlara maruz kaldılar. 15 Kasım 1967’de topçu birlikleri ve zırhlı araçlarla birlikte 2000 silahlı kişi Aya Theodoros’un Türk mahallelerine saldırdı. Aynı sırada Geçitkale (Köfünye) köyüne saldırıldı. Bu saldırılar sırasında BM birlikleri kadınlar, çocuklar ve yaşlılar – birçoğu canlı canlı kendi evlerinde yanarak – öldürülürken ve 50 ev yıkılırken çaresizce izlediler. Sadece Türk Hava Kuvvetlerinin uçuşları bu dönemde daha fazla katliam yaşanmasını engelledi ve Kıbrıs’a yasadışı gelen Yunan kuvvetlerini geri çekilmeye zorladı.

ULUSLARARASI TOPLUMUN TEPKİSİ NEYDİ?
Daha sonraki yıllarda Sırplara yaptıkları gibi Rumlara hava saldırıları yapmadılar – soykırım diye ya da “Kıbrıs’ın demografik yapısını değiştirme çabaları” diye de şikâyet etmediler. Kıbrıs Türkü sığınmacıları ya da kaybolan insanlar için, ya da kaybettikleri evler, tarlalar ve iş yerlerine hiçbir ilgi göstermediler – adadaki 20.000 Yunan askerine de ses etmediler. Bunun yerine sanki Kıbrıs’ın gerçek devletiymişler gibi davranarak Rumları ödüllendirdiler.

1971’de General Grivas Kıbrıs’ı tamamıyla bir Yunan adasına dönüştürüp Yunanistan’a ilhak ettirmeye adanmış olan EOKA-B’yi kurmak için Kıbrıs’a geri döndü. Kıbrıs Rum askerlerine verdiği bir demeçte şöyle dedi: “Yunanistan’dan Kıbrıs’a gelen Yunan kuvvetler, Kıbrıs Rumlarının iradesini Türklere dayatmaya geldi. Bizim istediğimiz ENOSİS ama Türkler buna karşı. İrademizi dayatacağız. Güçlüyüz ve bunu yapacağız.”

15 Temmuz 1974’e kadar Kıbrıs’ta kuvvetli bir Yunan askerî varlığı oluşmuştu ve onların desteğiyle Kıbrıs Rum Ulusal Muhafızları Makarios’u devirip yerine “Cumhurbaşkanı” olarak Nikos Sampson’u getirdiler. Washington Star News 22 Temmuz haberine göre: “Sokaklar cesetlerle doluydu ve toplu gömülmeler yapılıyordu… Makarios’un silahlarını bırakmalarını söylediği insanlar Millî Muhafız Ordusu tarafından vuruldular.”

Kıbrıs Türkleri garantör ülkelere yardım için başvurdu ama sadece Türkiye etkin bir yanıt verme niyetindeydi. “20 Temmuz 1974’te Türkiye, Garanti Antlaşmasının 4. Maddesine gereğince müdahale etti” (Birleşik Krallık Dışişleri ve Commonwealth Müdürlüğü, dosya CPS/75, Ocak 1987). Yunan gazetesi Eleftherotipia 26 Şubat 1981’de Nikos Sampson’la şunları söylediği röportajı yayımladı: “Türkiye araya girmeseydi ENOSİS ilan edecektim – Kıbrıs’ın Türklerini yok edecektim.”

RUM PROPAGANDASI
17 Nisan 1991’de ABD büyükelçisi Nelson Ledsky, Senato’nun Dışişleri Komitesine verdiği ifadeye göre: “’Kayıp kişilerin’ pek çoğunun 1974 Temmuzunun ilk günlerinde, yani Türkiye’nin ayın 20’sinde başlayan müdahalesinden önce kayboldu. Rum tarafında ölenlerin çoğu Makarios ve Sampson taraftarları arasındaki çatışmalarda öldü.” 6 Kasım 1974’te TA NEA haberine göre, ölümlerin suçunu Türkiye’nin askerî müdahalesine atabilmek için 15-20 Temmuz arasında öldürülen Rumların mezarlarından ölüm tarihleri silindi.

3 Mart 1996’da Rum gazetesi Cyprus Mail haberine göre: “15 Temmuz darbesinde yaşanan vahşetin çapını gizlemek 1974 Yazının trajedisine etkisini azaltmak ve tüm ölümlerin suçunu Türk işgaline atabilmek açısından Kıbrıs [Rum] hükümetlerinin işine geldi. Bu hassas insanlık meselesini araştırmayan hiçbir hükümet meşru olamaz. Klerides hükümetinin Lefkoşe mezarlığındaki bazı kişilerin hâlâ ‘kayıp insanlar’ listesinde olduğunu itiraf etmesi propaganda aracına dönüştürülen bu insanlık faciasının sadece son perdesi.”

Röportaj yaptığı bu “kayıp” insanlardan birisinin karısını kastederek, Rum gazeteci George Lanitis şunları yazdı: “Kıbrıs propaganda makinası kayıp insanların su götürmez trajedisini dünya kamuoyuna kabul ettirmek için bu kadını insafsızca kullandı. Kadın kandırıldı. Ben ve başka birçok gazeteci de kandırıldık ve okurlarımızı da kandırdık. Özür dilerim, ama iyi niyetimle ben de diğer insanlar gibi davrandım.”
 
BASI BASININDA 1974 KATLİAMLARI VE İNGİLTERE’NİN TEPKİSİZLİĞİ

14 Ağustos 1974’te Tochni [Taşkent] köyünde 13-74 yaşları arasındaki bütün Türk erkekler bir yerlere götürülüp kurşuna dizildi. Sadece on sekiz tanesi kaçabildi (Times ve The Guardian haberleri, 21 Ağustos).

Aynı gün Zygi’de 19-38 yaş arasındaki bütün Türk erkekler bir yerlere götürüldü ve bir daha görülmediler. Yine aynı gün Rumlar Paphos’un Türk mahallesine kadın, erkek, çocuk ayrıt etmeden ateş açtılar. 23 Temmuz 1974 Washington Posthaberine göre “Limasol’a yakın bir Türk köyüne Yunan baskını sırasında 200 kişilik nüfustan 36 kişi öldürüldü. Yunanlar Türk ordusu ulaşmadan önce Türk köylerinin sakinlerini öldürme emri aldıklarını söylediler.”

“Sığınmacılar Yunanların Türk mahallesini bombalamaya cumartesi günü başladıklarını söyledi. 15 yaşındaki Kıbrıslı Türk kız, Kazan Derviş, amcasıyla kalıyormuş. Kıbrıs [Rum] Milli Muhafızları Türk mahallesini gelince silahlar patlayama başlamış. Amcası ve diğer akrabalarının götürüldüğünü görmüş ve daha sonra amcasının vurularak öldürüldüğünü duymuş.”

28 Temmuz’da New York Times 14 Türk’ün Alaminos’ta vurulduğu haberini verdi. 24 Temmuz 1974 France Soirhaberine göre: “Rumlar Türklerin camilerini yaktı ve Famagusta [Gazimağusa] civarındaki köylerdeki Türklerin evlerini ateşe verdi. Silahsız savunmasız Türk köylüleri bir terör atmosferinde yaşıyorlar ve evlerinden kaçıp ormanlarda çadırlarda yaşıyorlar. Rumların davranışları insanlık utancıdır.”

22 Temmuz’da Başbakan Bülent Ecevit BM’den “Kıbrıs Türklerinin soykırımının sona erdirilmesini” istedi ve “Türkiye’nin bir ateşkes anlaşmasını kabul ettiğini ancak Kıbrıs Türklerinin katledilmesine müsaade etmeyeceğini” ilan etti. Alman Die Zeit gazetesi 30 Ağustos 1974’te “Kıbrıs Türklerinin Paphos ve Gazimağusa’da katledilmesi Türkiye’nin müdahalesinin ne kadar haklı olduğuna delil olduğunu” yazdı.

Daily Telegraph haberine göre: “1963’ten beri fiziksel saldırılara maruz kalan Kıbrıs Türkleri Yunanların adayı işgal etmesini engellemesi için garantör ülkelere başvurdu. İngiltere hiçbir şey yapmayınca Türkiye müdahale etti ve adanın kuzeyini işgal etti. Anayasal haklar Kıbrıs Türklerinin yanında ve haklı bir biçimde Türkiye ordusunun geri çekildiği takdirde Rum zulmünün tekrar başlamasından korkuyorlar.”

“Türkiye Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliğini savunmak için müdahale etti ve sadece bunu yaptığı için de takdir edilmesi gerekli. Müdahaleden beri geçen 12 yılda hiçbir saldırı veya katliam yaşanmadı.” Lort Willis (İşçi Partisi), Lortlar Kamarası konuşması, 17 Aralık 1986.

Avam Kamarası 1976 Kıbrıs Özel Komitesi 14 Ağustos 1974’te Başbakan Bülent Ecevit’in doğrultusunda Türkiye’nin Garanti Anlaşmasına göre İngiltere-Türkiye arasında ortak bir eylemde bulunulmasını önerdiğini gördü. Ancak, İngiltere’nin Kıbrıs’taki topraklarındaki askeri üslerinde birlikler ve savaş uçakları olmasına rağmen İngiltere’deki dönemin İşçi Partisi Hükümeti etkin bir eylemde bulunmayı reddetti. İngiltere’nin askeri harekatta bulunmasını gerektiren herhangi bir sorumluluğu olmadığını savundular, ancak Anlaşmanın 2. Maddesi İngiltere’nin 1960 anayasasının temel maddeleriyle kurulan düzeni korumasını öngörüyor, ki İngiltere bu sorumluluğunu yerine getirmekte açık açık başarısız olmuştur. Özel Komite şu sonuca vardı: “İngiltere’nin müdahale etmek için yasal hakkı ve ahlaki sorumluluğu vardı. Hükümetin açıklamayı reddettiği nedenlerden dolayı müdahale etmemiştir.”

SONUÇ: TÜRKLERİN HAKKI, RUMLARIN SUÇU, GEREKEN ULUSLARARASI YASAL İŞLEM VE TEPKİ

Bazı kişiler Sampson darbesinin yenilmesi ve Makarios’un yeniden Başkanlık Sarayına dönüşüyle birlikte Türkiye’nin askerlerini çekip Kıbrıs Türklerini tekrar Makarios’un ellerine bırakması gerektiğini savunuyor – önceki katliamlardan sorumlu olan adama. Bu önerinin ne kadar saçma olduğunu anlamak için sadece söylemek yeterli. Hatırlanması gerekir ki BM birlikleri Mart 1964’ten beri Kıbrıs’taydılar ancak Türkleri korumayı başaramadılar. Kıbrıs Türkleri, Uluslararası korunmaya sahip Müslümanlara neler olduğunu daha sonra Srebrenitsa’da gördüler.
 
Türkiye imzaladığı anlaşmaların gereği olan sorumluluklarını sadece Kıbrıs Türklerinin güven içinde yaşayabilecekleri bir ortam yaratarak ve onların adanın yönetiminde Kıbrıs Rumlarıyla siyasi eşit oldukları yeni bir anlaşmaya varmalarını sağlayarak icra edebilirdi. Türkiye bunu yaptı ve Kıbrıs Türklerinin Nisan 2004’te Annan Planını desteklemeye ikna edilmesinde oynadığı rol için de BM, ABD ve AB tarafından takdir edildi.

Garanti Anlaşması olmasaydı bile Türkiye, Kıbrıs Türklerini soykırım girişiminden kurtarmak ve sağladıkları korumanın devam etmesine ihtiyaç duyulduğu sürece Kıbrıs’ta kalmaya hakkı vardı. Aynı hukuki temele bağlı olarak NATO, Kosova’daki etnik Arnavutları soykırım girişiminden korumak için müdahale etti.

Birleşmiş Milletler, Commonwealth ve dünyanın geri kalanı kolaya kaçarak siyasi çıkarlarını prensiplerin önüne geçirdiler ve Rumların dehşet verici davranışlarını kınamadılar. Kıbrıs Rumları Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin Madde 2(a), (b) ve (c) ve Madde 3(a), (b), (c), (d) ve (e) gereğince soykırım girişimde bulunmaktan suçludurlar, ancak onlara karşı herhangi bir eylemde bulunulmamıştır. Bunun yerine, Kıbrıs Hükümetiymiş gibi davranılarak ödüllendirilmişlerdir. Kıbrıs Türkleriyse tam tersine, BM, Commonwealth ve diğer tüm uluslararası kurum ve kuruluşlardan dışlanış bulunmaktadırlar ve kendi geleceklerini derinden etkileyen kararlar alınırken seslerini duyurmalarına izin verilmemiştir.

Birleşmiş Milletlerin ta kendisi tarafından yapılan bu ihanet, kırk yıldan uzun süredir Rumlarının Kıbrıs Türklerine sıradan bir mahalleymiş gibi davranmalarını, tüm uluslararası yardımları kendilerine kullanmalarını, Kıbrıs Türklerinin dış dünya ile ticaret ve iletişimlerine ambargo uygulamalarını, bütün uluslararası kuruluşlarda Kıbrıs masasını işgal etmelerini, dünyayı Türklerin değil kendilerinin zarar gören taraf olduklarına ikna etmelerini sağlamıştır, sağlamaktadır.

Nisan 2004’te Annan Planını kabul etmelerine rağmen Kıbrıs Türkleri bugün hâlâ dünyadaki meşru yerlerinden dışlanmış durumdalar ve ticaret ve iletişimlerine tamamen haksız bir ambargo çekmektedirler. 

Kıbrıs Türkleri bunu hak etmek için ne yaptılar?

SON (4)

YAZI DİZİSİNİN İLK 3 BÖLÜMÜ İÇİN
1.https://aydinlik.com.tr/ingiliz-hukukcunun-tarafsiz-gozuyle-kibris-sorunu-227192

2.https://www.aydinlik.com.tr/haber/unlu-ingiliz-hukukcusunun-tarafsiz-gozuyle-kibris-sorunu-2-227328

3.https://aydinlik.com.tr/haber/ingiliz-hukukcunun-tarafsiz-gozuyle-kibris-sorunu-3-227953



Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!

    YORUM BULUNMUYOR!


 
  HIZLI ARA
 
 
 
  HAVA DURUMU
 
..

Mersin Haberleri, Mersin Son Dakika, Mersin Haber, Haberler, Son Dakika, Mersin, Mersin Siyaset



 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
demokratmersin.com © Copyright 2007-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA