Vatan Partisi Genel Başkanı Dr Doğu Perinçek’i dinledim geçtiğimiz günlerde Ulusal Kanal Televizyonu’nda. “Önemli olan istihbarat değil, belirlenen stratejidir” diyordu.
Neden söz ediyordu?
Ülkemizdeki terör faaliyetlerinden
Hemen her canlı bomba ya da bombalama eylemlerinden sonra yapılan;
“MİT uyarmıştı”
“İstihbarat bilgileri eksik…” ya da
“İstihbaratçılarımız nerede?” tarzındaki sözüm ona değerlendirmeler için.
“Dünyanın en güçlü istihbarat ağlarına sahip olan ABD neden hep yeniliyor?” diye sormuş ve eklemişti: “Önemli olan istihbarat değil, stratejidir!”
Bu genellemeyi ülkemize uyarladığımızda da gerçekler su yüzüne çıkıyor hemen.
Her ne kadar “Milli” olmaktan çıktı ya da çıkarıldıysa da, MİT’in;
Bilgi-belge edinme, izleme, haberdar olma, takip vb konularda hatırının sayıldığını biliyoruz.
1) Özellikle PKK ve IŞİD terör örgütlerinin nerede, ne zaman, ne yaptıklarını-yapacaklarını-yapabildiklerini en iyi bilmektedirler.
2) Hangisinin ne zaman, nereye ne kadar silah yığınağı yaptıklarını da.
3) Canlı bombaların ülkemizin hangi noktalarında hücre evleri oluşturduklarını da.
4) Teröristlerin, kevgire dönen Türkiye-Suriye sınırlarından ne zaman, ne kadar, nasıl giriş-çıkış yaptıklarını da.
5) Hatta bundan sonra da nerede nasıl eylemler yapılacağını da… (Basından
bu eylemlerin devam edeceğini öğreniyoruz…)
Ancak, “Bilmek” çözmek ya da engellemek için yeterli değildir ya da geçerli değildir. Teröre “Dur” diyebilmek, ülkenin geleceğini belirleyecek stratejileri doğrultusunda
hareket etmesiyle mümkündür. Tüm istihbarat bilgileri, bu stratejilere ancak, hizmet edebilmektedir.
Tıpkı;
“Ölenlere rahmet, ailelerine sabır ve yaralılara acil şifalar diliyoruz” ya da “Kanları yerde kalmayacak” veya “Bunların hesabını misliyle ödeteceğiz” tarzındaki nakaratlar gibi şimdi de “İstihbarat bilgileri zayıf vb” demek kurtarmıyor birilerini.
Belki “Din” ile uyuşturulmuş beyinleri tatmin edebilir bu sözler, ancak yol göstericileri akıl ve bilim olanlar acı acı gülümsemektedirler.
Neyin hesabı soruldu bugüne kadar?
Sivas katliamının mı?
Maraş kırımının mı?
Çorum tezgâhlarının mı?
Gezi şehitlerinin mi?
Reyhanlı masumlarının mı?
Bomba yüklü aracın katlettiği 16 köylünün mü??
Hemen her gün evlere gönderilen şehitlerin mi?
Onlarca ve yüzlerce can alan bombacıların mı?
AKP iktidarları döneminde %1400 artan kadına şiddet uygulayıcılarının mı?
İktidar sahiplerinin alttan alta destekledikleri sözüm ona vakıflardaki, çocuk istismarcılarının mı?
Bırakalım hesap sormayı, rejim değişikliği ile amaçlarına ulaşmada oldukça yol aldılar. Müftülere resmi nikâh kıyabilme yasası ile hem medeni yasaya hem de kadınların kazanılmış haklarına en büyük darbeyi indirmiş durumdalar.
Tüm olanlardan sonra, yaşadıklarımızı doğru okumalı ve ülkemizin doğru stratejide doğru mevzilenmesi mücadelesinde yer almalıyız.
Bayram mı, hüsran mı, hüzün günleri mi?
Amacına uygun olsa da birkaç günlüğüne sevinçler yaşasak diyoruz amma…
Bir gün mutlaka diyelim…