16 Nisan Referandum Oylaması sonlanalı bir ayı geçkin bir zaman dilimi yaşandı. Ancak oylamanın sonuçlarının sancıları bir türlü geçmedi.
Hukuk yönünden bakılırsa, % 50+1 alan kesim, yasal bir galibiyet almış sayılmaktadır. Bu mantıkla referanduma ‘evet’ diyenler kazanmıştır.
Demokrasi platformundan bakılırsa, sonuç şaibelidir ve işin acı tarafı kuşkuyu yaratan karar yüksek yargıçlarca oluşan YSK tarafından açıklanmıştır. Aynı kuşkuyu paylaşan önemli bir müşahit grubu da AGİT olarak bilinen AB’nin ülkemizdeki gözlemcileridir.
Referandum öncesi çalışmaların iktidar denetiminde ve devletin tüm erklerinin kullanılarak OHAL altında yapılmış olması oylamaya gölge düşürmüştür. Keza YSK kararı ile devletçe yürürlüğe konmuş bir kanun maddesi yok sayılmış ve tevatürlere göre ciddi yolsuzluklar ve usulsüzlükler yapılmıştır. Bilmem kaç bin sandık içeriğindeki oylar yasal izleklere uygun değildir ve bazı kaynaklara bakılırsa 2. 750.000 oy şaibelidir.
AKP İktidarı liderliğinin; “Atı alan Üsküdar’a geçti!”, “Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye!” ve “ Maç 1-0 olsa da, 5-0 olsa da fark etmez!” şeklindeki kışkırtıcı söylemleri de kuşkuları kamçılamaktadır.
Hayır diyen demokrasi birleşenleri; inanç ve mezhep ayrımı gözetmemiş, etnik kimlikleri önemsemeyerek, sağcı veya solcu dememiş T.C. Vatandaşları olarak, bu gelişmenin ikinci devresi de vardır diyerek, oluşumun heyecanını diri tutmak çağrısı karşısında küçük kıpırdanmalara başlamışlardır.
Önce CHP içerisinde başlayan bu kıpırdanışlar, galiba amacından kısmen saparak parti liderliği ve yönetim değişikliği meselesine takılmış görünmektedir. Diğer partilerden ise AKP ve MHP dışında bazı olumlu işaretler alınmakta ve 2019 için hazırlıklı olunması gerektiği sağduyusu öne çıkmaktadır. AK-ŞAKA olarak, konunun 2019 yılına ulaşmadan erken ve baskın bir seçimle kesin şeklinin aldırılacağına ilişkin AKP hazırlıkları olduğunun kokusunu almaktayız. Kısa süre sonunda haklı olabileceğimiz anlaşılabilecektir.
Demokrasi birleşenlerini heyecanları dağılmadan bir arada tutma çabasının henüz yeterince etkin olmasa da bilinçli adımlarını Mersin de izlemek şansımız olmuştur. Kaldı ki, birçok kentimizin ve yöremizin benzeri adımları olduğunu da medya aracılığı ile duymaktayız.
Mersin de, Avukat Şerife Arıcı Yıldız Hanım ilk olumlu adımı atmış bulunuyor. Bireysel olmaktan özenle kaçınarak adına ‘Halk Divanı’ denen bir küçük grupla yola çıkarak, çekirdek kadroyu oluşturmuştur Sayın Şerife Arıcı Yıldız.
Halk Divanı, iki meslek odası başkanı (Tabipler ve Makine Mühendisleri Odaları), bir emekli kent bürokratı (Bedrettin Gündeş) ve Mersin Üniversitesi bünyesinden son KHK ile uzaklaştırılmış Kamu Yönetimi hocasından (Doç. Dr. Ulaş Bayraktar) oluşturulmuştur.
Halk Divanı, adına “Hayır ve Ötesi” adı verilen bir panel düzenlemiş ve birkaç gün önce belirli bir toplum kesimi ile buluşmuştur. Organizasyonda CHP Yenişehir İlçe Başkanlığı sorumluluk almıştır.
Kanımca yeterince duyuru yapılmamış olması sonucu, toplantı salonu arzu edilen boyutta dolmamış olsa da, katılımcıların aydın kimlikleri dikkate alınınca bu ilk adımı olumlu saymamız gerektiği kanısındayım. Keşke CHP İl Başkanlığı ve özellikle yerel medya dinamikleri de konuyu sahiplense idiler diye düşünmekteyim.
Ben, bu girişimler için sosyal medyanın daha becerikli kullanılması taraftarıyım. Ancak bu sosyal medya ağını oluşturabilecek yetenekli insanlarımız henüz saha inmedikleri için eksiklikleri dikkati çekmektedir. Bu babayiğitleri siyaset alanına bizzat davet etmek istiyorum, her nerede iseler!
Yazının başlığını ise Sayın Doç. Dr. Ulaş Bayraktar’ın bir önerisinden almış oldum. Ulaş Hoca, bu gibi gelişmeleri sürükleyecek ve taşıyarak başarılı kılacak çağdaş unsurun adına “Örgütsüz Örgütler” denen gönüllü kuruluşlar olduğunusöylemişti. İçinde herkesin kendince ‘Başkan’ görünmediği, ortak bir toplumsal kurguyu dile getirmişti Ulaş Bayraktar. Hani Amerikalıların sık kullandığı bir deyim vardır; “Herkes reis, ama ortada savaşçı yok!” (Everbodychief, noindians!). İşte bu tehlikeyi yok saymanın yolunun küçük grupların aynı amaçla, kısmen bağımsız çalışmasının yolu imiş, Örgütsüz Örgütler.
Ulaş Hoca, güzel bir örnek yansıttı ekrana; adını Dost Şarkılar diye öğrendiğimiz bir yeni akımı izleterek; değişik kent ve ülkelerden her bir kişinin kendi değişik çalgı aletini çalarak bir şarkı üzerindeki güzel uyumunu izlerken, Örgütsüz Örgütlenme nedir öğrendik. Bu grubun son şarkısı ise ‘Hayde’ adını taşıyan ezgi idi ve yazımıza başlık oluverdi.
Toplantının ana gündemi, Örgütsüz Örgütlenme adına salon toplantıları ile heyecan yaratırken, ana çalışma alanının referandum oylamasında uygulandığı gibi toplumla birebir bütünleşmek olduğu kararı ile sonlandırıldı diyebilirim.
Hayır ve Ötesi adlı bu toplantıyı düzenleyen ve bir çekirdek grup yaratan Sayın Şerife Arıcı Yıldız’ı şahsen alkışlıyorum ve hepimizin konuya dâhil olmamızın önemine değinmek istiyorum!..
***
Bu yazıyı, Gençlik ve Spor Bayramı olarak bildiğimiz bir 19 Mayıs gününü anarken okurken, yeni kuşaklara yaşatılmayan ve belki de bizlere bile unutturulmaya çalışılan bu özel günde tüm T.C. Vatandaşları’nın kutlu bayramını selamlarımla kutluyorum.
Erdal Akalın (18.05.2017)