Sunu; bir süre önce sunduğum bu yazımı, gündeme ilişkin son gelişmelerdeki gördüğüm lüzum nedeni ile yineliyorum (E.A.).
Balyoz, Ergenekon denirken, Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri ve benzer birçok olay sadece hukukçulara değil, biz sıradan insanlara da adalet kavramını tekrar anımsattı, anımsatmaya devam eden başka olaylar da sürekli çıkıyor. İlkokul öğrencisinin bile devamsızlık mazereti olarak kabul edilmeyecek bir sağlık raporu ile tahliye edilen birisi var, haksız yere içeride tutulanların yanında. Nerede ise hepimiz adalet diye bir kavram olduğunu böylece anımsadık ülkemizin hukuksal zemininde.
AK-ŞAKA olarak durumdan vazife çıkararak, bizim gibi hukukçu olmayan T.C. Vatandaşları için, bu yazımızda adalet kavramını kendimiz açısından irdelemeye çalıştık. Neyse ki, adına internet denen kaynak elimizin altında bulunuyor.
Adalet sözcüğü Arapça kökenli ‘adl’ kelimesinden türetilmiştir. Bu kelime ise Allah’a ait olduğu kabul edilen ve ‘ism-i azam’ olarak bilinen 99 isimden bir tanesi olarak kabul ediliyor.
TDK Sözlüğü, adalet terimini şöyle tanımlıyor; “Herkesin yasalarla tanınmış hakkını vermek, bu haklara ilişmemek ilkeleri ve eylemi”.
İnsanoğlunun var olması ile birlikte gündem oluşturduğuna inanılan adalet kavramı, Vikipedi’ye göre; ‘hakkın gözetilmesi ve haklı ile haksızın ayırdı’ olarak özetleniyor.
Hukuk bilimi ise, adaleti hukuk kurallarına uyum olarak basitçe tanımlıyor bizler için. Bu arada toplumun davranışlarını, ahlak ve dini kuralları da dışlamadan oluşturulan kurallara tam uyumlu olmayı öne çıkarıyor.
Adalet kavramı, tarih boyunca göreceli bir kavram olarak yorumlanmıştır. İlk çağ insanları adalet kavramında doğayı öne çıkarırlarken, orta çağ insanları adalet kavramını ilahi emirlerle telaffuz ederler. Yeniçağ insanı ise adaleti akla uygun kıstaslarla değerlendirir.
İlk çağ filozoflarından Platon, adaleti devletin temel davranışı olarak kabul eder.Aristo’ya göre adalet, eşitlik ilkesi ile kesişir. Ona göre adalet; yönetimin temeli ve devletin var olmak amaçları arasında başta gelir.
Adaleti sağlamak konusundaki bildiğimiz ilk yasanın, Nuh Peygamberin Yedi Kanunu olduğunu tarihten öğreniyoruz. Bu kanunlar;
1. Adil olacaksın;
2. Tanrı’ya tapacaksın;
3. Putlardan uzak duracaksın;
4. İffetli olacaksın;
5. Cinayet işlemeyeceksin;
6. Çalmayacaksın;
7. Kan içmeyeceksin,hükümlerini içerir.
M.Ö. XIX. yüzyılın ünlü Gılgamış Kanunları, Nuh’un yedi maddelik hükümlerine bir ilave yapmıştır; “Tanrı’nın adını boş yere ağzına alma ve ant içme”. Sekiz maddelik bu hükümler, ‘Her şeyi görmüş olan (ShaNagbaİmum) imzası ile bir tablete kazınmıştır.Mısır’ın tek tanrıya inanmış ünlü Firavunu Amenhotep’in, bu yasaları Teb kentinin kapısındaki taş kitabeye yazdırdığı da biliniyor.
Adalet adına hukuk kurallarını içeren ünlü kitabe ise M.Ö. XIII. asırda Hz. Musa’ya vahiy olan On Emir’dir (Evamiri Aşara). Tevrat, İncil ve Kuran’ın içeriğinde de ifadesini bulan bu on emir şöyledir;
1. Allah birdir;
2. Musa Ümmetinin bu Allah’tan başka bir Allah’ı yoktur;
3. Put yapılmayacak ve puta tapılmayacaktır;
4. Haftada altı gün çalışılacak, bir gün dinlenilecektir (sept);
5. Ana ve babaya sevgi ve saygı gösterilecektir;
6. Adam öldürmek kesinlikle yasaktır;
7. Zina edilmeyecektir;
8. Yalan yere tanıklık yapılmayacaktır;
9. Hırsızlık yasaktır;
10. Komşuların malına ve ırzına göz dikmek yasaktır.
Semavi din olmayan Buda öğretisine göre adalet;” İyiliğe iyilikle ve kötülüğe ise merhametle” yaklaşmak kavramıdır.Benzeri yaklaşım Matta İncili içeriğinde de vardır; “Düşmanlarınızı sevin, size zulüm edenlere de dua edin”.
Kutsal kitabımız Kuran içeriğinde de adalet kavramına değinen yirmi altı ayet olduğunu din bilimi insanlarımız söylüyor. Ki, burada en kesin vurgu, “Kul hakkı”kavramıdır. Kul hakkı ise, insan olmak hakkı ve kişinin özgürlüğüne saygı duymaktır.Hz. Ömer’e atfedilen ünlü vurgulama da İslam dininin adalete bakışının bir özetidir; “Adalet mülkün temelidir (El adlüesasil mülk)”. Burada vurgulanmak istenen, devletin egemen unsurunun ve yönetimin ana amacının adaleti sağlamak olduğudur.
Aydınlanma çağı filozofları ve hukukçuları, adalet kavramını hukuka ve hukuksal eşitliğe uygunluk olarak anlarlar. Burada temel vurgu, herkesin kendi payına düşeni vermesi ilkesidir.Gene bu aydınlara göre adaletsizlik yaklaşımı adalet ilkesine yaklaşımı perçinler. Bu dönem hukukçularının adalete bakışları, adaletin hukukun temelini oluşturmasıdır.
Adalet ve hukuk, bu dönem filozoflarına göre de göreceli bir kavram sayılabilmiştir. Çünkü hukuk, güçlünün iradesi ile değişebilmekte ve zaman ve de mekân farkına göre de farklılıklar oluşabilmektedir.Bunu en açık şekilde anlatan filozof Pascal; “Pirene’lerin bir tarafında hakikat, öte yönünde de yanlış olabilir!” diye vurgular. Bu çelişki, sözlü kurallar yazılı kanunlar haline gelince değişmiştir. Temel mantık ise “Kurallar uyulmak için kanun olur” şeklindedir (PartaSundaAkpasis kuralı).
Bu dönemin hukukçuları, hukuk kavramını düzenlerken; dinsel, kişisel veya kurumsal güce, tarihsel oluşuma ve geleneklere, sosyal anlaşmalara ve toplu yaşama dair önemli kurallara bağlı yasaları kabul etmek gerektiğini söylemişlerdir.
Yasalar, uyulması zorunlu ve uyulmaması halinde de varılacak sonuçları ve de yaptırımları saptanmış kurallar manzumesidir. Amaç, kişinin özgürlüğünü, haklarını ve toplumsal düzeni sağlamaktır.
Burada temel unsur; “Kimse kanundan üstün olamaz!” ilkesine saygıdır (NemoEstSupraLeges).Bunu en güzel anlatan hukukçu ve filozof JacquesBeningeBossuet olmuştur; “Herkesin istediğini yapacağı bir yerde, kimse istediğini yapamaz!”
Bir döneme kadar yalnızca bireylere özgü olduğu sanılan hakların, artık günümüzde tüm toplumun hakları olduğunu da içinde yaşadığımızaydınlanma çağında görebilmişizdir.
Adalet kavramı, eski Yunan döneminde önemine atfen bir tanrıça figürü ile tanımlanmıştır. Themis adlı bu kadın figürü, bir elinde terazi ve diğer elinde kılıç tutan ve gözleri bağlı bir heykelle simgelenir. Terazi adaletin eşit ve doğru dağıtımını, kılıç adaletsizliğe karşı yaptırımları ve gözlerinin bağlı olması da tarafsızlığına gölge düşürebilecek etkilerden arınmış olmayı sembolize eder. ( uluslararası özelliği olan bu figür, Anayasa Mahkemesi’nin yeni binası önünde azıcık farklı yorumlanacak kisveye dönüşmüştür).
Hukuk, zaman ve mekâna göre değişik uygulamalara sahne olabilmiştir. Değişik sınırlar arasında olan bu farklılıklar, bazen milli sınırlar içerisinde yaşayan insanlar için de farklı uygulanmakta olabiliyor. Maalesef bu çarpıklığı son zamanlar içerisinde bizler de sıklıkla görmüş ve tarih önünde tanık olmuşuzdur.Bu nedenle Fransız düşünürü Littre; “Her ferdin hakkına uygun olan kural, ferde ait olanı kendisine vermek sayılacak sabit ve sürekli iradeyi zorunlu kılar!”, demektedir.
Adalet kavramı ilk çağda da önemsenmiştir. Sokrates; “Adaletsiz bir toplumun yaşama gücü ve var olmak hakkı yoktur!” derken, adalete olan saygıyı vurgulamıştır.Konfüçyüs ise; “Adalet, doğruluk ve kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkalarına da yapmamaktır!” der.Sözü ise Kant bağlamıştır; “Adalet, şerefli yaşamaktır. Kimseye zarar vermemektir!”.
***
Kıssadan hisse: “Adalet, evrenin ruhudur!” (Ömer Hayyam).