Sudan Yine Ayrışıyor mı? | DEMOKRAT MERSİN GAZETESİ
Prof.Dr.Esat ARSLAN
Sudan Yine Ayrışıyor mı?
Ne kadar barışçı olurlarsa olsunlar bazı ülkelerin kaderi olmuştur, parçalanmak ve ayrışmak. Şimdi kalkıp hiç kimse buna ülke sinerjisinin neden olduğunu düşünmemelidir. Kesinlikle böyle değildir. Bunun bir tek gerekçesi vardır, o da koloniyelcilerin yayılmacıların, sömürgeci Afrika politikalarının sonucudur, kutuplaşma ve sonucunda gelen ayrışma. “Sudan” ülke olarak ayrışmanın en tipik örneklerden biridir. Bir kere her şeyden önce Sudan konum itibarıyla coğrafyanın dış politikaya yön verdiği son derece kritik, jeopolitik bir ülkedir. Kuzeyinde Mısır, doğusunda Eritre ve Etiyopya, batısında Çad ve Libya ile, daha doğrusu terör üreten ülkelerle sınırdaş bir ülkedir. Sadece bu kadar mı? “Denizlerin Clausewitz’i” olarak bilinen Amiral Thayer Mahan (1840-1914)’ın “Denizlere ve deniz geçit ve boğazlarına egemen olan tüm dünyaya hâkim olur.” kuramının betimlediği ülkelerden biridir. (1) Sudan, Akdeniz ve Hint Okyanusu arasındaki deniz ticaretinin iki kritik geçidi olan “Bab-ül Mendeb” ve Süveyş Kanalı ile Kızıldeniz üzerinde hakimiyeti bulunmaktadır. Uluslararası dünya ticaretinde başat konuma yükselmek isteyen ülkeler Süveyş Kanalı, Babülmendep Boğazı’na olduğu kadar, Türk Boğazları, Cebelitarık, Seylan, Singapur, Seylan Kanalı, Tayvan Kanalı, Kore Kanalı, Hürmüz Boğazı, Florida Boğazı ve Yukaton Boğazında doğrudan hakimiyet ya da ayrıcalıklar elde edebilmeyi hedeflemişlerdir. Malum, dünya denizlerine ancak deniz geçit ve boğazlarından geçilerek ulaşılabilir. Bu nedenle başta AB(D) olmak üzere bölgesel aktörler kadar Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC)ve RF'nin da ilgisi deniz geçit ve boğazları üzerine artmıştır. Sudan'a yönelik küresel güç projeksiyonlarında Türkiye’nin yapmış olduğu atılımlar fazlasıyla dikkat çekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kızıldeniz'deki kritik Sevakin Adası'nın kullanım hakkını 2017'de Sudan’la yapmış olduğu anlaşma ile 99 yıllığına elde etmesi bu yeni atılımın göstergesidir. (2)
Güneş batmayan ülke konumundaki Büyük Britanya’nın sömürgeciliğinden kurtulmak neredeyse olanaksızdır. Sömürgecilikten kurtulunuyormuş gibi sömürgelere sunulan yeni örgütlenme sistematiği ortak zenginliklerin paylaşılması demek olan “Commonwealth” ya da yaygın kullanımıyla “İngiliz Milletler Topluluğu” olmuştur. Sistemin işleyişini de bir müddet İngiltere’de yaşayan Vatan Şairi Namık Kemal denizlerin ‘gel-git’lerini örnekleyerek şöyle ölümsüzleştirmiştir:
"Denilebilir ki okyanusun her yükselişinde, dünyanın gereksinimleri İngiltere’den gidiyor; çekilişinde ise, dünyanın bütün serveti adaya dökülüyor."
Sudan 1 Ocak 1956 tarihinde sözde bağımsızlığını kazanmış, İngiltere'nin boyunduruğundan kurtulduğunu sanmış sözde bağımsız olduğu 67 yılda dört iç savaş yaşamıştır. Her iç savaş ayrışmayı beraberinde getirmiş, 2010 yılında biten dördüncü iç savaş Güney Sudan'ın bağımsızlığıyla sonuçlanmıştır. 11 Nisan 2019 tarihinde Ömer El Beşir yönetiminin devrilmesinden sonra Sudan iki kişi tarafından yönetilmeye çalışılmaktadır. Biri Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı olan Abdulfettah el Burhan, diğeri de onun yardımcısı ve “Hızlı Destek Kuvvetleri” Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’dur. Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesinde 2003'te patlak veren iç savaşta “Can Cavid” milislerine dayanan “Hızlı Destek Kuvvetleri”, evet doğrudur, 2018'deki halk devriminde önemli rol oynamıştır. Aslına bakılacak olursa “Hızlı Destek Kuvvetleri” terimi de NATO’da kullanılan yaygın bir kuvvet ismidir. Yasadışı terör örgütü “Can Cavid” legalize edilmesi için dışa karşı böylesine bir ad bulunmuştur. İçte de yasadışı “Can Cavid” örgütü resmî olarak ‘Halk Ordusu’ biçiminde yapılandırılmış, düzenli orduya entegre edilmeye çalışılmıştır. Ama nihayetinde bu örgüt illegal bir örgüttür. Aynanın sırrını kazırsanız, altından çıkan geçmişin terör örgütüdür. Aynen Suriye’nin kuzeyinde ülkenin üçte birini elinde tutan PYD/YPG “Suriye PeKaKası” gibidir. Ayrılıkçı bir terör örgütüdür. Terör örgütlerini ehlileştirmek, sistemin içerisine almak hiç de o kadar kolay değildir. Adına isterseniz özgürlük savaşçısı deyiniz, ya da ne dersiniz deyiniz, örgütlenme sistematiği bakımından bir terör örgütüdür. Terör örgütlerinin fıtratında vardır. Önce dava adamlığına soyunmak ve taraf olmak. Aynısını 11 Eylül 2001 Saldırılarından sonra ilk kamuoyu açıklamasında ABD Başkanı oğul George Walker Bush demedi mi? “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ya bizimlesin ya değilsin?” Bu kavram terörün ilk ve önemli açılımıdır, Başkan Bush’un bir anlamda müdahalenin ya da “terörle mücadele” görüntüsü altında devlet terörizmini yolunu bu şekilde açmıştır. 11 Eylül 2001 tarihinde kendi yetiştirdiği Afganistan’da Rus Silahlı Kuvvetlerine karşı kullandığı El Kaide örgütü marifetiyle tarihinin en ağır terör saldırısına uğramıştır. Ve de bu şekilde ABD, Ortadoğu’dan kaynaklandığını ileri sürdüğü teröre karşı savaş açmıştır. ABD bu şekilde dünya kamuoyunu arkasına alarak yerküreye müdahale etmenin yolunu da bulmuştur. ABD bu işi daha da ileriye götürerek teröre karşı savaşta yanında olmayanların da teröristlerle iş birliği yapmış olacağını ileri sürmüş; bu çerçevede Afganistan ve Irak’a müdahaleler gerçekleştirmiş; aynı bağlamda Suriye ve İran’ı da tehdit etmiştir. Terörizmin bu bölgedeki insan hakları ve demokrasi açığından kaynaklandığını iddia eden ABD, bu bölgede demokrasiyi yerleştireceğini düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesini de gündeme getirmiştir. (3) O tarihlerde Dışişleri Bakanı olan Condolezza Rice sınırları değişeceğini ortaya koyan 22 ülke ile projenin adı “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika” (Broader Middle East and North Africa BMNA) projesine dönüşmüştür. Diğer bir deyişle ABD sınırları genişleterek müdahale etmenin dayanmanın dayanılmaz hafifliğini yaşamıştır.
Nihayetinde El Beşir'i deviren Sudan Silahlı Kuvvetleri ve Can Cavid illegal örgütü iki farklı sistemin güçleridir. Gayrinizami güçler başlangıçta “Düzenli Ordu” içinde yapılandırılamazsa, özgürlük savaşı kazanılsa bile gün gelir hesaplaşmaya girilir, hem de çok kısa süre içerisinde bugün Sudan’da görünen odur. Daha doğru bir ifadeyle şu an ki Sudan’daki savaşın sebebi daha fazla 'güç ve kudret tutkusu’dur. Merkezî yönetimdeki bu durum ülkenin bütününe yansımıştır. Güç ve iktidar bütünleştiriciliği yerine bölüne bölüne ayrışılmış, bugün için Sudan sath-ı mailinde güç ve iktidar sekize ayrılmıştır. Ne demektir, bunun anlamı? Sekiz ayrı bağımsız orduya sahip Sudan için barut fıçısına dönmek demektir. Diğer yandan toplumsal sözleşmenin bozulma riski, ırk ve kabile savaşlarıyla ülke bir anda yeniden ayrışabilmesi, son derece riskli bir duruma da evrilmiştir.
Evet sevgili okurlar, terör virüsü bir topluma bulaştı mı, hemen arkasından “kamplaşma olgusu” gelir. "Dramatik ve gösterişli eylemlerle topluma; "davadan yana mısın, değil misin?", "davadan yana değilsen düşmanımsın", "düşmanımsan hedefimsin", "hedefimsen yaşama hakkın yok" şeklinde özetlenebilecek bir "taraf olma" çağrısını getirir. Terörün birincil amacı, toplumu sürekli korku içinde yaşatarak sindirmektir, baş eğdirmektir. Daha doğru deyişle kitleleri etkileyerek örgütün "davasına" doğru yönlendirmek ve "davanın" haklılığına inandırmak illegal örgütün en önemli amaçlarından birisidir. Yaşadığımız iki seçim atmosferine hep bu parametrelerle bakıldığında durum hiç de bundan farklı değildir. Şahit oluyorsunuz, bu çağrılar insanların tarafsız olma hakkını da yasaklamaktadır. Zihinsel ve duygusal masuniyet yok edilerek, toplumun şiddet yoluyla siyasallaşması ve kutuplaşmasının yolu açılmaktadır. (4) Kutuplaşma toplumdaki terörün çıkış noktasıdır. Gittikçe artan bir süreç ile kanlı bıçaklı bir biçimde toplum karşı karşıya getirilmeye çalışılmaya doğru çekilmektedir. Sudan’a bakarak diyebilirim ki, Türkiye’nin birinci sorunu gücün bir elde toplanması, entegre edilmesi, toplumun birbirleriyle behemehâl kucaklaşmasıdır.
Bu varsayımı tüm yönleriyle irdeleyen Anafartalar Kahramanı Türk Kurtuluş Savaşı önderi Mustafa Kemal Paşa’nın daha başlangıçta neden düzenli orduya geçilmesi için insan üstü çaba göstermesinin gerekçesi çok daha iyi anlaşılmaktadır. İllegal örgütleri daha en başlangıçta düzenli yapıya entegre etmek birincil ve hayati görevdir. Mustafa Kemal Paşa onun için Millî Mücadelenin ilk aşamasında işe buradan başlamıştır. Ulusal Halk Kurtuluş Savaşı ya da halk devrimi kazanılsa bile, düzensiz yasadışı güçler anayasal bir güç haline getirilemediği müddetçe örgütlenme felsefesi ve örgütler sistematiği illegal yapısından soyutlanamaz, sevgili okurlar.
(3)Shahabuddin Öztürk, 11 Eylül Saldırıları ve Afganistan Müdahalesi, Tez, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Konya, 2015, s.v
(4) Türkiye Barolar Birliği, Türkiye ve Terörizm, Rapor, Ankara, 2006, s.