Büyük Türk milletine yaşattırılan “İkinci Dağlıca Katliamı”nın hemen ardından Suriye Rejimi tarafından bilinen ve bilinçli bir biçimde Türk Hava Kuvvetlerine ait bir RF4 uçağının düşürülmesi olayı Türkiye ile Suriye arasında her iki ülkeyi savaşın eşiğine kadar getirmiştir. İtidal ve teenni sözcükleri yine bizlerin üzerine yapışıp, kalmıştır. TBMM çatısı altından “Vururum” diye kükremek, hem NATO’cu hem de İsrail karşıtı “mış” gibi olmakla özdeşleşen iktidarın bilinen tavrını sergilenmesine vesile olmuştur. Olayları başlangıçtan itibaren gözden geçirdiğimizde ise, Suriye Savunma Bakanlığının düşürülen Türk jeti ile ilgili yaptığı açıklamaların Suriye Rejiminin olaydan sonra ortaya koymuş olduğu fütursuz ve saygısız davranışlarının delilleri olduğu açık seçik görülmektedir. Öylesine ileri gidilmiştir ki, Suriye Rejiminin Suriye sınırına PKK bayrağı asacak kadar, bütün Suriye otoyollardaki sınıra giden karayolları levhaları üzerindeki “Türkiye” yazılarını silecek ya da boyayla kapatacak kadar fütursuzluk örnekleri sergilemesi olayın nerelere kadar geldiğinin maddi delilleri olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Son bir ayda Türkiye Cumhuriyeti hava sahası 114 defa ihlal edilmiş olmasına karşın, iktidarın halkla ilişkiler bağlamında kamuoyuna bilgi vermemesi ya da bu olayı kamuoyu ile paylaşmaması hatta gerek bile duyulmaması ülke yönetiminin nasıl sahiplenildiğini ortaya koyması bakımından son derece anlamlı bir yaklaşımı da ortaya koymaktadır. Suriye Rejimi, Rusya Federasyonu Tartus’a yerleştikten sonra bir km.lik bir hava ihlalinde bile uçak vurması tırmandırılan savaş ortamının soğukluğunu iyiden iyiye hissettirmeğe başlamıştır. Saniyede 4 Km. sürate kadar çıkabilen ve her bir km için bir Mach ile ifade edilen Jet Uçakları için bir km.lik hava ihlali uçağın saniyede 0.8 Km. için diğer bir deyişle asgari uçuş süratinde 1,2 saniyelik bir süre ihlali demektir. Yanlışlıkla yapılsa bile doğrudan doğruya kasıt unsurunu içermektedir. Bir de yaygın bir biçimde İt Dalaşı (Dog Fighting)’na kadar giden Uluslararası Angajman Kurallarının uygulanıp uygulanmadığı sorgulandığında ise Suriye’nin bunlardan hiçbirini uygulamadığı anlaşılmıştır. Başka bir deyişle Suriye Rejimi tarafından yönlendirilen Suriye Hava Harekat Merkezi belki de özel talimatlandırılarak – öyle olduğu anlaşılıyor- Uluslararası Angajman Kurallarının hiç birisini uygulamamıştır. Ve de Türk jeti uluslararası hava sahasından vurulmuştur. Ancak ’Türk uçakları Suriye hava sahasında vuruldu’ iddiasıyla Türkiye’nin şimşeklerini üzerine çeken The Wall Street Journal gazetesi, kaynağını da ’Amerikalı yetkililer’ olduğunu açıklamıştır.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ’namert’ ilan ettiği muhafazakar Amerikan gazetesinin kaynaklarının ’derin’ olduğu, Pentagon kaynaklı olduğu, istihbarat bağlantılı olduğu daha da ötesi neocon-İsrail aşırı sağı olabileceği  işin mahiyetini daha da derinleştirmiştir.

Aslında bu olayın 31 Mayıs 2010 tarihinde Akdeniz’in uluslararası sularında cereyan eden Mavi Marmara olayından hiç bir farkı bulunmamaktadır. İnanın hiçbir önemli farkının da bulunmadığı görülmektedir. Anımsanıldığında görülecektir ki, İsrail’den özür ve dokuz Türk için istenen tazminatı, hakaretengiz salvolarını bile şimdilerde unutulmuştur. Durum, İsrail Deniz Kuvvetleri komandoları tarafından öldürülen dokuz masum TC yurttaşının arkasında onurlu bir devlet gibi nasıl durulamadıysa, düşürülen Türk jetinin de arkasında teenniyle değil tahammül gösterilerek durulacağını açık seçik bir şekilde göstermektedir. Devam edecek