Spot başlığımızın teranesi aklımıza bir oyun havasını getirecek olsa da, yazımız ana teması korkarım freni boşalmış bir kamyon gibi yokuş aşağı kaymak riskini taşıyan ülkemizin ekonomisinin durumunun vaziyeti (!) üzerine kurgulanmıştır.
AK-ŞAKA bir ekonomist değildir, bildiğiniz gibi. Ancak mesleki kariyeri pozitif bilimin bir dalı olduğundan, kendisine sevimsiz gelse dahi sayılamaları anlar ve yorumlarına saygı duyar. Bu yazısının ilk bölümünde de ekonomist Esen Çağlar’ı, ikinci bölümünde de gazeteci yazar Özlem Yüzak’ı dikkate alarak sizlere bu kısa sunumu hazırlamıştır.
Ekonomist Esen Çağlar, ‘Türkiye, neden garip bir ülkedir!’ başlıklı araştırmasında, 220 ülkeyi ele alan bir BM çalışmasından esinlenmiştir. BM’in ilgili kurumu, 220 ülkeyi kendi sayılamalarına göre irdelerken, Esen Çağlar, kendi yazısına örnek olarak iki kıstası dikkatle değerlendirmektedir;
- Kişi başına gelir düzeyi ve eğitim düzeyi profilimiz;
- Kentleşme ve eğitim düzeyimiz.
Ülkemizin içinde yer aldığı yıllık gelir düzeyi 13 – 14 bin dolar olan ülkelerin kişi başına ortalama eğitim düzeyi 9.7 yıldır. Ülkemizde ise 6.5 yıldır eğitim ortalamamız (orta ikiden terk olarak kabul edilebilir).
Eğitim ortalaması olarak, aynı zenginlikte yer alan ülkelere göre daha cahiliz ve dünya sıralamasında da 220 ülke arasında 137. Sırada yer almaktayız. Eğitimi bizimle eşit olan ülkelerin kişi başına gelir ortalaması 4.600 dolar iken, biz onlardan üç kat fazla zenginiz demek olasıdır.
Demek ki; yeterli eğitimi almadan zenginleşmeyi becermekte olan özel bir ülkeyiz!
Kentleşme konusunda da ilginç rakamlarımız vardır. 1960’lı yıllar da kentli nüfus sayımız yaklaşık 6 milyon kişi iken, bu rakam içinde bulunduğumuz tarihte 53 milyon kişiyi aşmıştır.
Bizimle aynı kentleşme hızına sahip olan Kore’de kişi başına eğitim ortalaması 11.6 yıl olup, ülkenin ileri teknoloji kullanım oranı ise % 29’dur. Gene benzer kentleşme hızı olan Malezya’nın kişi başına eğitim ortalaması 9.5 yıl ve üretim için ileri teknoloji kullanma oranı ise % 45 civarındadır. Bilindiği gibi ülkemizin kişi başına eğitim ortalaması 6.5 yıl ve ileri teknoloji kullanım oranı sadece % 2’dir.
Demek ki; insan kaynağına ve pozitif bilim dallarına yatırım yerine, kentleşme için taşa, toprağa ve betona yatırım yapan ender ülkelerden bir tanesiyiz!
Ülkemizin güzide kurumları olan TÜİK, Hazine Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı sayılamaları yanında Dünya Bankası verileri de dikkate alınırsa, son on yılın vardığı sonuçlardan birkaç örnek sunmak istiyorum şimdi de;
- Son on yılda taşeron işçiliği dört kat artmıştır;
- AKP döneminde ekmek fiyatları % 173 oranında artmıştır;
- Litresi 130 kuruş olan mazot fiyatı % 225 artarak 422 kuruşa çıkmıştır;
- 2002 yılında 847 bin olan tüketici kredi kartı sayısı 2.586.000’e ulaşmıştır;
- 2002 yılında batık tüketici kredisi 278 milyon iken, şimdi 9 milyarı aşmıştır;
- 2002 yılında piyasayı gezen 6.6 milyar dolar sıcak para varken, şimdiler de bu miktar 125 milyar doları aşmıştır;
- Sıralanan 500 büyük sanayi kuruluşunun üretimleri ve karları ciddi boyutta artmış olsa dahi, ihracatları sadece % 6 oranında artmıştır.
Demek ki; ileri teknoloji ile üretemeyen, dışa bağımlı olarak ithalatla ekonomisini yürütmeye çalışan, insan emeğine saygı duymayarak taşeronluğu öne çıkaran ve de ekonominin sosyal çarklarını asla önemsemeyen, yabancı sıcak paraya büyük gereksinim duyan özel bir ülke konumundayız!
İşte yazımızın spot başlığının ‘cuk’ oturduğu sonuç bölümü burasıdır!..
Kıssadan hisse : “Tutsak zincirlerinden yakınmıyor ise, hakkı gasp edilen isyan etmiyorsa, emeği sömürülen emeğini sömürene halen minnettarlık duyuyorsa; orada demokrasiden bahsetmek düpedüz aptallık olur!” (Oruç Baba).
Erdal Akalın