Kısa süre önce evlenmek talepleri içeren bir eski dönem gazetesinden alıntı yaparak, evlilik kurumuna kendimizce göndermeler yapmıştık.  Bu yazım üzerine, değerli kadim dostum ve kentin duayen gazetecilerinden olan Selçuk Ölçer, aşk ve cinsellik üzerine de yazmalısın diyerek, kişisel talimatlarını tebliğ etmişti.  Bendeniz de, ‘Aşk’ başlığı ile bir ikinci yazı hazırlayarak  emirlerini yerine getirmiştim.  Şimdi ise sıra geldi ‘Cinsellik’ üzerine döktürmeye!

Yazıma cinsel yaşam değil, cima eylemek spot başlığını koymak istedim.  Bildiğiniz gibi cima sözcüğü de kadınla erkeğin cinsel yaşamına, yani çiftleşmeye karşılık olarak kullanılan eski bir kelimedir.  Arapça kökenlidir. Dini metinlerde de tercih edilir. 
Son yılların gittikçe yoğunlaşan ve her konuya müdahil olan dini baskıları dikkate alarak, bazı insanlarımızca doğru anlaşılsın diyerek cima sözcüğünü tercih ettim.  Kaldı ki, kendisini din alimi sayan Ali Rıza Demircan, cinselliği dini açıdan yorumlayan ve özellikle gençlere seks konusunda kılavuzluğa soyunduğu kitapçığında, cinsellik yaşamak yerine cima eylemek tabirini kullanmıştı!
Gerçi cima eylemek ile tecavüz ve tacizde bulunmak eylemleri de ülkemiz koşullarında biraz karıştırılmaktadır.  Örneğin; güzel belagatli bir kıdemli siyasetçimiz; “Kısa etekle gezmek tecavüze davettir!” diye buyururken, aslında tecavüz ile cinsel yaşamı birbirine karıştırmış olmaktadır.  Bir akademisyen ise; “Askılı bluzla gezen kadınlar tecavüzü hak etmektedir!” diyebilmiş ise, bizim; insanların seksüel dünyasının psikolojik alt yapısına değil, tecavüz yolu ile cima eylemek fiilinin masum gösterilmesine şapka çıkarmamız gerekmektedir.  Demek bu devir bunu öne çıkarmaktadır.
Dini öğütlerle kendisini “Evlilik Uzmanı” olarak lanse eden Sibel Üresin Hanım, kanımca cinselliği yukarıda söylemlerinden örnekler sunduğum dini bütün (!) erkeklerden daha doğru yorumlamaktadır.  Örneğin; “Cinsel yaşam bir ibadettir!” demekle yetinmeyerek; “Bir yatakta iki kişi olmuş veya dört kişi olmuş önemli değildir.  Önemli olan bu eyleme rıza göstererek katılmaktır!” diyerek, cima eylemeye özgürlük penceresinden bakabilmek için bizleri yüreklendirmektedir.  Tebriklerimi sunuyorum kendisine!
Cinsellik yaşamak, pardon cima eylemek insanlık tarihi ile başlamıştır.  Primitif ( birincil) bir içgüdü eylemidir.  Toplumsal kuralların fazla abartılması sonucu kapalı kapılar arkasına saklandığı yetmezmiş gibi, bir şekilde ayıplanmak ve horlanmakla üstü örtülmeye çalışılmış, hatta yok sayılmasına çaba gösterilmiştir (Katolik ruhban sınıfına çektirilen eziyet gibi!).
Tarihi kaynaklar, bu eylemin keyifli bir üremek eylemi olduğunu belgeleyen bazı yazıları bize ulaştırabilmiştir.  Örneğin; XII. yüzyıldan bize hatıra kalan bir Hint şiiri şöyle demektedir; “Soluğu karanfil baharı katılmış mis kokulu bal gibi / Ağzı olgun bir mango kadar leziz / Tenini öpmek bir nilüfere dokunmak sanki / Göbek çukuru da her türlü baharatları gizliyor!”  Böylece, o dönemin Hint kültüründe cima eyleminin kutsanmış olduğunu anlıyoruz, bize bırakılmış bir miras olarak!
Daha geriye gidersek, ünlü düşünür Eflatun cinsel yanımızı şöyle betimler; “Tanrılar, bize buyruk dinlemez ve zorba bir organ vermişlerdir.  Azgın bir hayvan gibidir bu organ, amansız iştihası ile herşeyi kendisine kul etmeye çalışır.  Kadınlarda da öyle obur ve doymak bilmez bir hayvandır o, yiyeceği zamanında verimez ise deliye döner, beklemek bilmez ve bedenleri kudurtur!”
Uygarlaşan toplumlar, cinsel yanımzın tabu sayılmasını aşmışlardır.  Kuşkusuz toplumun etik değerlerine saygı göstermekle birlikte, çiftler arasında oluşan elektriklenmeye ve sonunda da karşılıklı kabullenme ile gelişen cima eylemine saygıyı benimsemişlerdir.  
Bizim ise; üst düzey bir kıdemli siyasetçimizin ve bir akademisyenimizin ve hatta kendisini din alimi sayan kişilerin size aktarmış olduğum örnekleri dikkate alınınca, daha çok uzun bir yolumuzun olduğu düşünülebilir.  Birkaç fırın ekmek yememiz bile yeterli değildir, sanırım fert başına birkaç kamyon fındık yememiz gerekir, aganigi naganigi adına!
Gerçi; Anadolu insanı bu konuya daha yumuşak bir bakışla ve hatta kara mizah bir yaklaşımla bakabilmiş ve insanların aralarındaki cinsel yakınlığı, yani cima eylemine azıcık hoşgörü göstermiş olsa gerektir.  Aşağıya aldığım bir türkümüz ki, düet olarak söylenince bu yanımıza bir letafet katmak yönünden olduğu kadar, doğanın gerçeğine saygı duymak yönünden de dikkat çekici sayılabilir;
“Erkek:  Akşama geleceğim, Hacı Baba evde mi?
  Kadın:  Köpekleri bağladım, Hacı Baba’yı kahveye yolladım.
  Erkek:  Akşama geleceğim, anahtar nerede?
  Kadın:  Anahtarlar pencerede, tavuk pişiyor tencerede.”
Bu türkü bilmem kaç yüzyıllık anonim bir deyiştir ki; ‘Hacı Baba’ toplumsal baskı adına bir simge olmuş olsa bile, cimayı hormonal ve içgüdüsel olarak arzulayan ve algılayan bir kadınla erkeğin diyalogları saygıya değer yaklaşımlardır, kanımca.
Evet; Sevgili Selçuk Ölçer, evlemek talebini ve ardından aşk yazısını yazdıktan sonra, üçünü yazı olarak cima eylemek üzerine de kuş kondurduk, arzunuz ve talimatlarınız uyarınca.  E, artık düş yakamdan dostum!
Kaldı ki; AK-ŞAKA olarak, cima eylemek için bu üçlü seremoniyi sıra ile tamamlamak gerektiği kanısında da değilim!  Kişisel kanaatimi önemle duyururum!..
                                                                                                      
Erdal Akalın (06.05.2014)