İnternet dünyasının yadsınamaz bir güzelliği, değişik kalemlerden çıkan fıkra, makale ve fikirlere kolayca ulaşabilmek olsa gerektir. Bendeniz, bilgisayar kullanıcısı olarak birçok hünerlerden yoksun olsam bile, genellikle sabırlı ve iyi bir okuyucu olarak internet ortamından çok yararlananlardanım.
Bu arada, daha önce hiç tanışmadığım insanlarımızla sanki dün birlikte imişiz gibi olumlu ilişkiler kurabildiğimizi şaşkınlıkla yaşıyorum.
Bugün, internet ortamına sunduğu bir anekdotu nedeni ile size bir internet kullanıcısını tanıştırmak istiyorum. Birbirimizi hiç görmedik ama ben O’nun iletilerini sıklıkla okuyor ve kendi yaşamı hakkında yazdıklarından kendisini az çok tanıyorum.
Celal Çelik, oldukça genç bir arkadaşımız olup, nöromusküler bir hastalığı nedeni ile yürüme yetisini yitirmiş ve ancak tekerlekli sandalye ile dolaşabilmek şansını kullanabilen bir internet dostudur. Emekli bir hekim olduğum için, yaşamını bu koşullara uyarlamaya çalışırken manevi dünyaya daha fazla sarılmış olmasını saygı ile karşılıyorum. Meslek yaşamımda birçok örneğini de yaşamıştım.
Celal Çelik, yaşama bağını kucağına aldığı bilgisayar aracılığı ile çoğumuza örnek olarak bir boyutta sürdürüyor. Bu arada da kendi yaşamının bazı değişkenliklerinden biz internet okurlarını haberdar etmek inceliğini de aksatmıyor. Örneğin; birkaç gün önce Ankara’dan Konya Ereğli’ye yolculuğunu bile özetlemişti.
Celal, benim yazılarımı izliyor mu, bilemiyorum. Ama müsterih olsun ki, ben kendisinin iletilerini okumaya çalışıyorum. İşte bugün, aşağıda sunacağım bir anektodu kendisinden alarak sizlerle paylaşacağım. Doğal olarak fıkranın sonundaki bağlantım bana özel bir iğneleme ve eleştiri olacaktır.
Bu vesile ile Sevgili Celal Çelik’e en içten sevgi ve selamlarımı sunuyorum.
***
NewYork’ta, Brooklyn Köprüsü üzerinde dilenen kör bir dilenci, birgün bir şairin dikkatini çeker.
Dilencinin boynunda asılı bir tabela vardır, gelip geçenlerin okuyarak kutusuna para attığı.
Şair, dilenciye günlük kazancının ne kadar olduğunu sorar.
Dilenci de sekiz dolar kadar olduğunu söyler.
Bunun üzerine şair,dilencinin boynuna asılı tabelayı ters çevirerek birşeyler yazar;
‘Şimdi buraya senin kazancını arttıracak birşeyler karaladım.
Bir hafta sonra yanına geldiğimde bana sonucu söylersin’ der ve oradan ayrılır.
Şair, bir hafta sonra dilencinin yanına uğrayıp kendini tanıtınca…
Dilenci:
‘Bayım size ne kadar teşekkür etsem azdır.
Bir haftada kazancım ikiye katlandı.
Çok merak ediyorum tabelaya neler yazdınız?
Bunun üzerine şair gülümser ve:
Tabelada “Doğuştan körüm, yardım edin” yazıyordu.
Bense “Bahar gelecek, ama ben yine göremeyeceğim” diye yazdım “ der.
***
Bu fıkranın sonu ben de başka bir tümceyi çağrıştırdı. Daha doğrusu ben ve benim gibi düşünenlerin derdini ve umdukları dermanı!
Ben de, o tabelayı kendince düzelterek yazan şair örneği şöyle yazardım diye aklımdan geçirdim;
“Ülkemin cumhurbaşkanını bu kez ve ilk defa halkın oyları belirleyecek. Ama anlaşıldığı kadarı ile bizler yine demokrasiyi göremeyeceğiz!”
***
Kıssadan hisse: “Yapabileceğiniz en tehlikeli şey insanları eğitmektir. Çünkü insanlar eğitildiklerinde onları kontrol edemez ve korkutamazsınız. Zira; eğitilmiş insanların güçleri kendilerine aittir. Başkalarına teslim etmezler!” (Maxwell).
Erdal Akalın (02. 06. 2014)