Sultan II. Abdülhamit Gerçeği-1 | DEMOKRAT MERSİN | Mersin'in Demokrat Gazetesi

 
 
 
10:21  BAŞKAN SEÇER, ‘TARSUS KARBOĞAZI ÇEVRE FESTİVALİ’NE KATILDI  10:10  GEZEGENEMİZİ KURTARMAK İSTİYORSAK DAHA SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR GELECEĞE GEÇİŞ KAÇINILMAZDIR  21:40  GAZETECI A. VAHAP ŞEHITOĞLU, KıZ KARDEŞINI KAYBETTI  21:57  MERCAN’DA BİR İLK: ‘GECE GÖZLEM ETKİNLİĞİ’  21:35  ŞEHITOĞLU, DURAK’A TAM DESTEK VERDI  10:14  HALKIN BAŞKANI SEÇER, MAZBATASINI HALKLA BİRLİKTE ALDI  10:02  MTSO, KENTSEL DÖNÜŞÜM ÇALıŞTAYıNA HAZıRLANıYOR   09:59  ÇAKıR: “DEMOKRASIDE KAYBEDEN OLMAZ”  09:49  “AVUKAT İÇİN DE ADALET!”  09:37  AHMET SERKAN TUNCER, MEZITLI BELEDIYESI’NE İLK ADıMıNı ATTı  09:33  TOROSLAR’ıN YENI BAŞKANı YıLDıZ, MAZBATASıNı ALDı  09:31  BAŞKAN ABDULLAH ÖZYIĞIT, MAZBATASıNı ALDı  09:07  A.VAHAP ŞEHITOĞLU, CHP TOROSLAR BELEDIYE MECLIS ÜYELIĞI’NE SEÇILDI  22:30  ESAT ARSLAN: MOSKOVA SALDıRıSıNıN DÜŞÜNDÜRDÜKLERI  20:37  ABDURRAHMAN YıLDıZ’DAN TEŞEKKÜR MESAJı  20:34  VAHAP SEÇER, REKOR OYLA YENİDEN ‘BAŞKAN’  20:34  YENIŞEHIR YENIDEN ABDULLAH ÖZYIĞIT DEDI  10:22  ÖZBOZKURT VE YEŞILKUŞ’TAN İL EMNIYET MÜDÜRÜ KARABÖRK’E ZIYARET  10:20  KUVAYı MILLIYE RUHU FOTOĞRAFLARLA YENIDEN CANLANDıRıLDı  10:10  MTSO, KENTIN BEKLENTILERINI VAHAP SEÇER’LE PAYLAŞTı 
Sultan II. Abdülhamit Gerçeği-1

 

Gazi Osman Paşa, Ruslarla yapılan Plevne Savaşı’nda yalnız bırakıldı. Savaşın önemi kavranamadı. Paşa esir düştü

Sultan II. Abdülhamit Gerçeği-1

 Prof. Dr. Oğuz AYTEPE

II. Abdülhamit döneminde en büyük toprak kaybına uğradık. Tahta geçer geçmez Ruslarla çıkan 93 Harbi sonrası Kars, Ardahan, Artvin ve Batum’u kaybettik. Balkanlarda ise Sırbistan, Karadağ, Bosna Hersek ve Bulgaristan’ın İmparatorluktan kopuşu hızlandı. Ağır borç nedeniyle mali bağımsızlığımızı kaybettik. Baskı yönetimine karşı çıkan Jön Türkler ise hızla örgütlenerek Hürriyet’in meşalesini yaktılar

Osmanlı devletinin 34. padişahı ve 113. halifesi olan II. Abdülhamit (1842-1918), Sultan V. Murat’tan sonra devletin en bunalımlı bir döneminde 1876’da tahta geçti. Padişahlığının otuz yılı (1878-1908) istibdat devri olarak anılır. Bu sırada Bulgaristan, Bosna-Hersek ve Girit’te isyanlar çıkmış, savaş tehlikesi ufuktaki mali iflas görüntüsüyle birleşmişti.

Tahta geçmeden önce Meşrutiyet yönetimini kabul edeceğini Mithat Paşa ve arkadaşlarına vaat eden II. Abdülhamit, 1876’da Kanunu Esasi (Anayasa)’yi İstanbul Konferansı’nın açıldığı gün ilân etmiş, Mebusan ve Âyan (Senato) Meclisi’ni kurmuştu. Böylece Osmanlı devleti anayasalı bir monarşi olmuştu. Ancak açılan Meclis-i Mebusan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı bahane edilerek süresiz kapatıldı. Mithat Paşa sadrazamlıktan indirilerek sürgüne gönderildi.

AĞIR RUS YENİLGİSİ

Ruslar doğuda ve batıda başarılar elde ederek, doğuda Erzurum önlerine, batıda Edirne’ye kadar geldiler. II. Abdülhamit’in bir başkomutan atamaması, savaşı Yıldız Sarayı’ndan yönetmesi, ordular arasında işbirliğinin sağlanamaması nedeniyle, yerel bir iki başarı dışında ordu büyük bir yenilgi aldı. Durumun kötüleştiğini gören Babıâli, İngiltere’den yardım istedi. İngiltere’nin müdahalesi ile Rusların Çanakkale Boğazı’ndan geçmesine izin verilmedi. Barış görüşmeleri sonucu 1878’de Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması imzalandı. Antlaşma uyarınca Osmanlı devleti Tuna’dan Ege denizine öyle parçalanıyordu ki; Bulgaristan beyliği kuruluyordu. Sırbistan ve Karadağ tam bağımsız olacak, Bosna-Hersek ise özerklik elde edecekti. Savaş tazminatı yerine Babıâli Kars, Ardahan, Artvin, Batum ve Beyazıt dolaylarını Rusya’ya verecek, ayrıca 300 milyon ruble de tazminat ödeyecekti. Ermeni azınlığın bulunduğu Doğu illerine de özerklik verilecekti.

Bu önbarışın asıl barışa dönüşmesi, Osmanlı Devleti’nin yaşamasına hiçbir olanak bırakmayacaktı. Ortadoğu ve Akdeniz’deki çıkarlarının tehlikede olduğunu gören Batılı devletler duruma müdahale ettiler. Bulgaristan’daki Türk halkı, Bulgarlara isyan etti ve gerilla savaşına girişti. Jöntürkler’in ileri gelenlerinden Ali Suavi, İstanbul’a akın etmiş olan Rumeli göçmenlerinin yardımıyla, devleti görülmemiş toprak kayıplarına uğratan II. Abdülhamit’i tahttan indirip yerine V. Murat’ı geçirme girişiminde bulundu; ancak başarılı olamadı.

KIBRIS’A İNGİLİZLER YERLEŞTİ

Rusya’nın Ege denizine indiğini, Kars ve dolaylarını alarak İskenderun’a yaklaştığını gören İngiltere, Doğu Akdeniz’deki durumunu güçlendirmek için ideal bir üs olan Kıbrıs adasını ele geçirmek istiyordu. Osmanlı devleti de Rusya’ya karşı kendisini ancak İngiliz donanması ve Hindistan yolu politikasının koruyacağını bildiğinden iki devlet arasında gizli bir antlaşma imza edilerek Kıbrıs adasının yönetimi, Padişahın egemenlik haklarına dokunulmamak koşuluyla İngiltere’ye verildi.

Çok geçmeden 1878’de Ruslar ile imzalanan Berlin Antlaşması sonucu Osmanlı Devleti’nin elinden birçok ili çıkmış; Rumeli’ndeki topraklar güneyde ve kuzeyde paylaşılmıştı.
 
Savaştan yenik çıkan, Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları ile ağır hükümleri kabul emek zorunda kalan Babıâli’nin durumu, yalnız Hıristiyan uyrukluların değil, Müslüman uyrukluların karşısında da sarsılmış bulunuyordu.

BASKI REJİMİ KURDU

Saltanatının ilk iki yılının şokunu atlatan II. Abdülhamit, barış ortamında baskıcı yönetimini uygulama olanağı buldu. Sık sık değiştirdiği sadrazam ve nazırları birer kukla gibi kullanarak devletin ve İstanbul’un en önemsiz sorunlarıyla bile doğrudan ilgilenmeye başladı. 1879’da İstanbul’daki inşaat amelelerinin greve gitmeleri padişahı daha da ürküttü. Benzeri hareketleri önlemek için, hafiyelik ve jurnal örgütlerini kurdu. Güvenli görmediği Dolmabahçe Sarayı’nı terk ederek Yıldız Sarayı’na çekildi. Devlet işlerini de Babıâli’den alarak saraya nakletti. Yıldız Sarayı’nın çevresini büyük bir duvarla çevirtti. Kışlalar yaptırarak kendisini sıkı bir koruma altına aldırdı. Hassa alaylarını Türk olmayan Müslümanlardan seçti.

Abdülhamit devlet yönetimini eline aldıktan sonra, ülkede söz, yazı ve toplanma özgürlüklerini kaldırdı. Gazetelere sansür koydu. Mizah dergileri, padişahı eleştirmek yasaklandı. Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi “hain” yazarlarla, Racine, Rousseau, Voltaire, Hugo ve Zola gibi Avrupalı yazarların eserleri yasaklandı. Yasalar zalimce ve keyfi olarak öyle uygulandı ki; anarşi, özgürlük, anayasa, grev, suikast, Murat gibi birçok kelimenin kullanılması yasaklandı. Meşrutiyet yanlılarının yok edilmesi amacıyla, özel bir mahkeme kurulup yargılatıldı. Başta Mithat Paşa olmak üzere birçok kimse idam cezasına çarptırıldı. Padişah, Kanunu Esasi’nin kendisine tanıdığı yetkiye dayanarak bunların cezalarını sürgüne çevirdi. Mithat Paşa ve arkadaşları Yemen’de Taif Kalesi’ne sürgün edildi. Fakat bir süre sonra gizli bir emirle onu boğdurttu.

Bu olaydan sonra istibdadı daha çok arttı. Hürriyet ve meşrutiyet düşmanı oldu. Hafiyelerin verdikleri jurnallere dayanarak meşrutiyet ve hürriyet için çalışanları zindanlara attırdı, ya da ülkenin Fizan, Yemen, Irak, Suriye gibi uzak yerlerine sürgün etti. Okulları sıkı bir kontrol altına aldı. Osmanlı tarihinden başka bütün tarihlerin okutulmasını yasakladı. Ulusal ve vatani roman ve tiyatroların yayınlanmasını yasak ettirdi.

MALİYE İFLAS ETTİ

Bu kadar kötü koşullar ve tam bir istibdat altında bulunan ülkede, maliye, adliye alanlarında bazı reformlar yaptırdı. Bir Mecelle (Medeni Kanun) hazırlattı. Ülkenin birçok yerinde askeri ve sivil okullar açtırdı. Yeni bir ordu örgütü yaptırdı. Doğu Anadolu’daki Kürt ve Türkmen aşiretlerinden oluşan Hamidiye Süvari Birliği’ni kurdu. Fakat Sultan Abdülaziz döneminde güçlendirilen donanma hemen hemen çürümeye terkedilmiş, devlet top ve diğer silahlar için Alman sanayiine dayandırılmıştı.

Devletin maliyesi iflas halindeydi. Kırım Savaşı’ndan sonra Batılı devletlerden alınan borçlar ödenememiş, yüksek faizle katlanarak artmıştı. Uzun görüşme ve pazarlıklardan sonra II. Abdülhamit’in 1881’de onayladığı Muharrem Kararnamesi ile borçların ödenmesini sağlayacak uluslararası bir örgüt oluşturuldu. Devletin önemli gelirleri (tuz, tütün, damga...) borçların ödenmesine ayrıldı. Vergileri toplamak ve alacaklılara dağıtmak için de Düyunu Umumiye (Genel Borçlar) Komisyonu kuruldu.

Oysa Abdülhamit, servetini danışmanı banker Zarifi’ye teslim etmiş, borsada “hava oyunları”yla servetine servet katmıştı. Kazandığı paraları, Avrupa bankalarında altına ve tahvile yatırdı. Bunlarla yetinmeyen Abdülhamit, Hazine-i Hassa Müdürü Agop Kazasyan sayesinde büyük çiftlikler satın aldı. Çiftliklerinin sayısı 150’yi aşıyordu. Musul petrollerini, bazı madenleri ve Hereke Halı Fabrikasını özel mülkiyetine geçirdi. Bu yolsuzluklara ilave olarak, kardeşi Sultan V. Murat’ın emlakını zapt ederek idaresini Hazine-i Hassa’ya devretti. O’nun menkul eşyalarıyla mücevherlerine de el koyan Abdülhamit, alacaklılarına hiçbir şey ödemedi.
-----------------------
Sultan II. Abdülhamit Gerçeği-2


‘31 Mart’ 1909 tertibiyle İttihatçı yönetime son vermeyi amaçlayan gerici isyana destek veren Abdülhamit,27 Nisan 1909 günü tahttan el çektirildi'
 
Prof. Dr. Oğuz AYTEPE

Toprak kaybına, çürümeye ve istibdat yönetimine karşı mücadele eden İttihatçılar, 23 Temmuz 1908 günü İkinci Meşrutiyet’i ilân ederek tekrar Anayasal düzene geçilmesini ve Meclis-i Mebusan’ın açılmasını sağladılar. ‘31 Mart’ 1909 tertibiyle İttihatçı yönetime son vermeyi amaçlayan gerici isyana destek veren Abdülhamit,27 Nisan 1909 günü tahttan el çektirildi.

Sultan Abdülhamit’in istibdat yönetimi 33 yıl sürdü. Ülkeyi onun zulmünden kurtarmak isteyen aydınlar ve özellikle yüksek okul gençleri meşrutiyeti yeniden kurmak için gizli çalışmalara başladılar. Bunlar 1889’da Terakki ve İttihat adıyla siyasi bir cemiyet kurdular. Bu cemiyet padişahı parlamentoyu açmaya ve daha sonra çekilmeye zorlayacaktı.

Meslek yaşamları ne olursa olsun istibdatçı yönetime son vermeye kararlı, inançlı gruplar, önceleri yurt içinde çalışmalarını sürdürüp, sonra yurt dışına çıkmak zorunda kaldılar. Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Mısır ve İsviçre’de şubeler açarak gazeteler yayımladılar. Abdülhamit Avrupa’da zaman harcayanlara öfke besliyor, Avrupalıların onlara baskı yapması için zorluyordu. Aleyhindeki komploların endişesi, azınlıkların terörist saldırıları ve bürokratlara güvensizlik duyması onu idari görevlerinden biraz daha uzaklaştırmaktaydı. Rüşvet ve yolsuzluk artmış, hükümet yapısı yavaş yavaş çökmeye başlamıştı.

İsyan hareketi çoğunlukla subaylar arasında olmak üzere taşrada başladı. Şam’da içlerinde Mustafa Kemal’in de bulunduğu bir grup genç subay ve sivil Vatan Cemiyeti adlı bir örgüt kurdu. Cemiyetin Kudüs ve Yafa’da şubeleri açıldı. Grubun adı kısa süre sonra Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ne dönüştürüldü. Örgüt, Paris’teki Genç Türklerle, genellikle Ahmet Rıza fraksiyonuyla ilişki kurdu. İki örgüt İttihat ve Terakki adı altında birleşti. İmparatorlukta mali durum giderek kötüleşti. Vergi toplamakta güçlük çekildiğinden aylıklar ödenemiyor, terfiler yapılamıyordu. Makedonya’daki askerler arasında mutsuzluk başlamış, disiplin bozulmuştu. Abdülhamit durumu yerinde incelemek ve huzursuzluğun nedenini anlamak için Makedonya’ya ajanlar gönderdi. Bunlardan biri olan Nazım Bey raporuyla İstanbul’a dönmeden Selanik’te vurularak yaralandı. Padişah suçluların tespiti için bir komisyon gönderdi. Subaylar arasındaki ihtilalci davranışları öğrenmek için de ajanlar gönderildi. Bunlardan biri, Kolağası Ahmet Niyazi Bey’in İttihat ve Terakki hücresini öğrenince Niyazi Bey adamlarıyla 3 Temmuz 1908’de dağa çıktı ve yöneticilere karşı gerilla direniş hareketini başlattı. İçlerinde Enver Bey’in de bulunduğu subaylar onu izlediler. Padişah isyanı bastırmak için Şemsi Paşa’yı gönderdi. Ancak Şemsi Paşa da bir isyancı tarafından Manastır’da öldürüldü. Padişah taraftarları moral çöküntüsüne uğradılar.

MEŞRUTİYET İLAN EDİLDİ

İş çığırından çıktı. Anadolu’dan isyanı bastırmak için gelen askerler, İttihatçılara katıldı. Padişahın yaverleri yakalanıp öldürüldü. Makedonya’da asker-sivil ortak ayaklanmalar oldu. Halk yaptığı mitinglerde anayasayı desteklediğini padişaha bildirdi. Abdülhamit, asker-sivil halkın taleplerini yerine getirerek, 23 Temmuz 1908’de kan dökülmeden yeniden parlamentoyu açmış ve anayasayı yürürlüğe koymuştu.

Meşrutiyet halk arasında büyük bir coşkuyla kutlandı. Böylece herkes bir barış döneminin geldiği, gerilimin sona erdiği ve devletin korunacağı inancındaydı. Oysa bu sevinç çok zamansızdı. Değişik çıkarlara sahip koalisyonun beklentileri, çok geçmeden koalisyonun dağılmasına ve eski düşmanlıkların canlanmasına neden oldu.

“İhtilâl”, üyelerinden çoğunun asker olduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından yapılmıştı. Ancak İttihatçılar’ın parlamentonun açılması dışında, gerçek bir programı yoktu. Padişahın geleceği ile ilgili bir karar birliği yoktu. Abdülhamit Meşrutiyet’i ilân ettiği için, Anayasasını yürütmeye kararlı olarak tahtında kaldı. Cemiyet üyeleri yeni rejimin başarısı için arka plânda, genellikle Selânik’te kalmayı yeğlediler. İttihatçılar’ın uygulamanın sorumluluğunu almadan iktidara sahip olma kararı güç bir politik durum yaratıyordu. İktidar ve otoritenin kimde olduğu belli değildi. Hükümet birçok demokratik kararlar aldı ve uyguladı.

Osmanlı devletinde o güne kadar hiç görülmemiş bir basın özgürlüğü ve politik yaklaşım nedeniyle gazeteler ve siyasal partiler birden çoğaldı. Ancak yeni rejimin başarı şansı çok azdı. Azınlık temsilcileri çalışmaları aksatmak için ellerinden geleni yaptı. Hazırlanan yasalar sonu gelmeyen tartışmalarla tıkanıp kaldı. Abdülhamit bu duruma müdahaleden kaçınmadı.
 
31 MART İSYANI

İttihatçılara karşı güçlü bir muhalefet başladı. Hafız Derviş Vahdeti, Volkan adlı bir gazete çıkararak hükümetin etkinliklerine ve laikliğine güçlü muhalefet göstererek mistik bir İslâmcı cereyanı başlattı. Çok geçmeden İttihadı Muhammedi Cemiyeti’ni kurdu ve hükümet aleyhinde kampanyaya girişti.

31 Mart’ta (13 Nisan 1909) Selanik’ten getirilen Avcı Taburları ayaklanmayı başlattı. Birinci Ordu askerleri din öğrencilerine katılarak Sultan Ahmet Camii önünde toplandılar. Ayaklanma, ordudan tasfiye edilen alaylı subayların kışkırtması ve katılmasıyla isyana dönüştü. Birçok asker-sivil aydın gericiler tarafından yaralandı, öldürüldü. İttihatçılar isyancılara direnemediler. Her biri bir tarafa dağıldı. Abdülhamit yeniden iktidarı ele aldı.

Selânik’te olayları yakından takip eden Üçüncü Ordu Komutanı Mahmut Şevket Paşa bu durumun tek çaresinin askeri bir müdahale olduğu kararını aldı. Mustafa Kemal Makedonya’da Hareket Ordusu adını verdiği birliği, İstanbul’a yürütmek üzere hazırladı. Hareket Ordusu, Hüseyin Hüsnü Paşa’nın komutası, Mustafa Kemal’in Kurmay Başkanlığı’nda İstanbul’a hareket etti. Halkın ve muvazzaf askerlerin de katıldığı Hareket Ordusu kısa sürede düzeni sağladı. Gericiler yakalanarak, yargılanıp cezalandırıldılar. Her biri suç işledikleri yerde asıldı. Hareket Ordusu silahlı kuvvetler adına hareket ettiğinden Abdülhamit ilk başlarda bunu kabul etti.

GÖREVDEN EL ÇEKTİRİLDİ

Ancak Hareket Ordusu beklediğinin aksine eylemlere başladı. Hareket Ordusu’nun başına geçen Mahmut Şevket Paşa İstanbul’da sıkıyönetim ilân etti. Böylece, Anayasa ve demokrasi adına ordu yönetime el koydu.

Parlamento, Meclis-i Umumi-i Milli adıyla, Sait Paşa’nın başkanlığında 27 Nisan’da toplandı. Karşı ihtilâle katılmak ve bunun sonucundaki ölümlerden suçlu olmak, devlet hazinesini çalmak nedenlerine dayanan bir fetva çıkartılıp Abdülhamit’in tahttan indirilmesi ve yerine V. Mehmet Reşat’ın getirilmesi kararı alındı. Parlamentonun ve Şeyhülislâm Mehmet Ziyaeddin Efendi’nin fetvasıyla tahttan indirilen Padişah ve ailesi, Ali Fethi Bey (Okyar) gözetiminde özel bir trenle Selânik’e gönderildi. Tahtta 33 yılını (1876-1909) geçiren Abdülhamit, 1912’de Balkan Savaşları sırasında düşman eline geçmesinden korkularak İstanbul’a getirilene kadar Selânik’te Alâtini Köşkü’nde kaldı. İstanbul’a geldikten sonra 10 Şubat 1918’de ölene kadar Beylerbeyi Sarayı’nda yaşadı. Böylece Osmanlı padişahlarından en önemlilerinden birinin yaşamı gözden ırak, lekeli bir halde sona erdi.

Birinci Meşrutiyetle başlayan II. Abdülhamit dönemi siyaset ve idare tarzından dolayı, Osmanlı devleti tam bir başarısızlığa uğramıştır. Başarısızlığın asıl nedeni, Abdülhamit’in yönetim tarzı, devlet yönetimini tek bir şahsın elinde tutması, ülkede ehliyet sahibi kimselerden endişe edilerek onlardan faydalanılmaması, askeri kuvvetlerin başına getirilen şahıslarda liyakat yerine sultana sadakat ve tehlikeli olup olmamak vasfının aranması, ordu da dahil, her yerde güvensizlik, korku ve endişenin hâkimiyeti, hafiyelik ve jurnalcilik usullerinin bütün şiddetiyle uygulanması, kelimenin tam anlamıyla istibdat ve mutlakiyetin yurdun her yanında bütün kuvvetiyle hâkim bulunmasıdır.

Devlet, sahip olduğu toprakların büyük bir bölümünü bu dönemde kaybetmiş; Balkanlar’da, Akdeniz’de, Kuzey Afrika’da ve Doğu Anadolu’da kaybedilen topraklar Türkiye’nin iki katına ulaşmıştır.  Aydınlık Gazetesi



Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!

    YORUM BULUNMUYOR!


 
  HIZLI ARA
 
 
 
  HAVA DURUMU
 
..

Mersin Haberleri, Mersin Son Dakika, Mersin Haber, Haberler, Son Dakika, Mersin, Mersin Siyaset



 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
demokratmersin.com © Copyright 2007-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA