T.B.M.M. de bir tür kanlı canlı devam eden yeni anayasa teklifi görüşmeleri, sadece milletvekilleri arasında değil, toplumumuz nezdinde de sorgulamalara yol açmıştır. Keşke bu tartışma ve sorgulamalar öncesi tasarı halk katmanına indirilmeli ve burada olumlu veya olumsuz izlenimler alındıktan sonra Meclis’e getirilmiş olsa idi, diye düşünürüm.
Böyle yapılmadığı için, üstelik T.B.M.M. TV Kanalı ile yayınlanması engellendiği için, üstüne üstlük konu hakkında söyleyecekleri olanlara coplu ve gazlı engelleme yapıldığı için, ister istemez konu saptırılmış oluverdi. Sanki ‘yaygından mal kaçırılıyor’ şeklinde yorumlara ve sorgulamalara neden oldu. Galiba bu yorumlar da doğrudur.
AK-ŞAKA, ülkesi adına ve rejim adına sorumluluk duyan her T.C. Vatandaşı gibi kendince bir fikir sahibi olmuştur. Yorumu ise nettir!
Tabii ki yorum derken, kendince bazı düşünce dizinlerini kafasında oluşturmuş ve kişisel kararını verirken, bir dönemlerin ‘hayır demekte hayır vardır!’ tekerlemesinin tuzağından uzak durmaya özen göstermiştir.
Bu köşe kalemşorunun düşünüyorum demesinin alt yapısını, tasarı sonrası ortaya çıkabilecek olan yeni gelişmeler çizecektir. Ki, bu gelişmelerin tartışılmaz kilit aktörleri AKP ve Sayın Tayyip Erdoğan olacaklardır. Bu nedenle, kurulduğundan bu güne kadar bu etkin aktörlerin siyasi çizgisine göz atmanın yararlı olacağı kanaatindedir.
2002 yılından bu yana iktidar oyuncusu olan AKP, o dönemler siyasetini batıya göre ayarlamış, reformcu bir kimlik takınarak kendisini ‘muhafazakâr demokrat’ olarak tanıtmaya çalışmıştı. Bu tanımlama her ne kadar yavan kaçmış olsa da, özellikle AB gündemi için rahatlatıcı bir terminolojiyi çağrıştırmıştı. Üstelik kendi ana kimliğinin ipuçlarını da özenle geri plana atabilmek başarısını sergilemişti.
2010 yılının olgusu olan referandum başarısını takiben, bilhassa TSK’nin egemenliğini baskı altına alınca ve değişen HSYK üzerinde etkisini arttırarak yargıyı kontrol edecek olgunluğa erişince, anladığımız kadarı ile gerçek kimlik ön plana taşınmaya başlamıştı. Bu yeni kimlik; “Yeni Osmanlıcılık, biraz milliyetçilik ve İslam referansının ağır bastığı” yeni bir parti kimliği olarak karşımıza çıkar olmuştu.
Özellikle Arap Baharı adı verilen gelişmeler le birlikte bu kimliğe sahip çıkılması güçlenmiş, batıya daha mesafeli bir duruş takınılmış, ılımlı İslam modeline eklenen İhvan ve Hamas destekçiliği ile Orta Doğu’ya müdahil olabilecek bir güç gösterisi öne çıkarılmıştı. Yeni Osmanlıcılık (Neo Osmanlı) fantezileri ile komşulara bile ayar verebileceği yanlışının ayak sesleri duyulur olmuştu.
Bu dönem batı ve AB ile ilişkiler tavsamış, yaratılan yapay ‘One Minute’ şovu ile İsrail ile diplomatik alanda takışılmış ve muhafazakâr demokrat söylem rafa kaldırılmıştı.
Dünya üzerinde dolaşan bol ve ucuz paranın ülkeye daveti sonrası AKP kendi yandaşlarının öne çıktığı bir yeni orta sınıfı da yaratmaya başlamıştı. Bu dönemle birlikte güçlenen dindar ve kısmen kindar yeni zenginler aracılığı ile çok uzun yıllar boyu başlıca sorunları olan Atatürkçü ve ulusalcı halk kesimlerine nispeten yakın duran iş insanları ciddi boyutta baskı altına alınmıştı. Ki, bunun en somut örneği ise medya unsurlarının bu yeni varsıl orta sınıf aracılığı ile kendi hanelerine artı puan olarak aktarılması olmuştu.
Özetle uzun yıllar Kemalist ideoloji altında kendilerini ezik hisseden tutucu kesimler kısa sürede aradaki farkı kapatmışlar ve günümüze bakarsak artık galip gelmişlerdir. Bu galibiyet toplum kesiminde de kılık kıyafet değişikliği ile kalmamış, İslami davranış kalıpları Diyanet İşleri Başkanlığı’nın akıl almaz bütçesi ile gündeme şekil verir boyutlara ulaşmıştır.
Yıllar boyu beraber yürüdükleri Fetullah Gülen örgütlenmesi ile devletin bütün etkin kademeleri artık ele geçirilmiş, güvenlik güçlerine ve yargıya ek olarak TSK mensupları ile milli eğitim düzeni ve de üniversiteler nerede ise tamamen yandaş yapılmıştı.
Bu birliktelik son yıllar içerisinde bazı sarsıntılarla ana felaketin geleceğinin ön haberlerini taşırken, bu düzenin ters gittiğini ilk algılayanların başlattığı Gezi olayları sonrası ortaklık yeniden sessizleşmişti. Ancak 15 Temmuz olgusu, halen kafalarda kalan bazı soru işaretlerine karşın, AKP’nin mutlak galibiyetini günümüze taşımıştır. Tabii ki, bu olguyu ‘Tanrının lütfu’ olarak kabul eden Sayın Tayyip Erdoğan, artık tamamen zirveye çıkmıştır.
AKP’nin günümüze damga vuran siyasi kimliği artık belirginleşmiştir. Devleti öne çıkaran ve devletin tek egemen gücünün kendileri olduğuna inanan, bireysel hakları tanımayan, özgürlük ve ifade özgürlüğü gibi çağdaş normları dışlayan ve tam anlamı ile otoriter bir rejimi benimsemiş bir siyasi oluşumla karşı karşıyayız artık. Hemen her konu da referansı İslam inanışı ile kabullenen ve Sünni ağırlıklı inanç modeline sadık olan bu yapılanma, yöneticisini ‘İmam’ kabul ederek, biat ve itaat kültürünü öne çıkartarak devleti yönetmeye talip olmaktadır. Aksi düşünceyi savunanlara bile tahammül edemeyen bu yeni yöneliş, ifade özgürlüğünü bile kendisine muhalefet kabul ederek yeni mağdurlar yaratır olmuştur. Medya unsurları artık bitaraf olmaktan vaz geçmişler ve maalesef hemen hepsi taraf olabilmek için kendi yetiştirdikleri elemanlarını kenara atmaya başlamışlardır.
Yeni anayasa değişikliği modeli ile oluşacak yönetim, her ne kadar halk desteği ve sık yinelenen söylemi ile milli iradenin tecellisi olarak sunulmakta ise de, sandıklar kapandıktan sonra halk iradesi söz konusu olamayacak görünmektedir. Seçimi gerçekleştirecek milli irade, asla denetleme ve gerekirse hesap sorabilmek hakkını kullanamayacak kurallara hapis edilmektedir. Bunun adına, anayasa hocalığı kendisinden menkul Sayın Burhan Kuzu ne der bilemem ama bendeniz bu güçlü otoriterliği diktatörlüğe benzetenlere artık hak verir olmaktayım. Hukukçu ve hukuklu olmadığım için bu düzenlemenin adını hukuk ve anayasa öğretim üyelerine bırakıyorum, tabii eğer seslerini çıkarabilecekler kalmışsa!
Bu nedenle, olacağı anlaşılan referandum sırasında kullanacağım oyumun milletvekillerinin davranışının aksine gizli olması gerektiği kuralına saygı duyarak, burada oyumun rengini açıklamaktan kaçınıyorum. Gerçi aklıma takılan son soruyu burada sormadan geçemeyeceğim; haydi AKP zihniyetini ve biat kültürü ile itaat etmek davranışlarını içimize sinmese bile izlerken, aklıma hep MHP takılıyor neden bu değişime destek olabildiklerini bir türlü anlayamıyorum. Acep nedendir?!.
Erdal Akalın (14.01.2017)